Yüce Yaratıcıya kul olmanın gereği olarak O’nun emir ve yasaklarına uymakla vazifeli olan ehl-i dinin ötesinde ülkenin idaresine talip veya halen devleti idare etmekte olan yetkililerin kulluğun gerektirdiği şahsî sorumluluklardan önce, devleti lâyıkıyla sevk ve idare edebilmeyi gerektiren bazı kabiliyet ve maharetlere sahip olmaları şarttır.
Ehl-i din için öncelikle geçerli olan salâhat dediğimiz salih kul olmak. Devlet idaresine talip olanlar için öncelikli tercih ise şahsî dindarlığından ziyade hüner ve maharetlerdir.
Ama idarecide hüner ve maharetle beraber gerçek manada dindarlık da varsa elbette nurun âlâ nurdur. Üstad Bediüzzaman’ın, bu zamanda; “siyasetçi tam dindar olamaz; tam dindar da siyasetçi olamaz” tesbitlerinin isabetli olduğunu yaşayarak görüyoruz.
Yine birileri günümüzdeki bazı siyasileri tam da aranan kusursuz dindar, hem de kabiliyetli hünerli siyasetçi görse de Üstad Bedizaman’ın İslâm tarihinden peygamberlerden sonra her yönü ile ehil, mükemmel idarecilik yapanlar hülefa-i raşidin (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali (ra) Ömer İbn-i Abdüaziz ve Mehdiy-i Abbasi’den başka yoktur) şeklindeki tesbitlerine rağmen günümüzdeki her türlü suistimale açık, yalan ve aldatmaların revaçta olduğu siyaset arenasındakileri ‘tam dindar ve ta ehil’ olarak görmek mümkün olur mu?
Devleti yönetecek olan siyasilerde aranacak özelliklerin başında şahsî kemalat ve dindarlıktan önce adalet ile muameledir. Herhangi bir tarafgirliğe girmeden devletin bütün imkânlarından bütün vatandaşlarına eşit şekilde dağıtacak bir anlayış gerekir.
Ayrıca Üstad Bediüzzaman’ın devlet idaresine talip şahıslara yönelik olarak yine şahsî salâhatlarından (dindarlıklarından) önce “bir kavmin efendisi onlara hizmet edendir” hadisi çerçevesinde; “memuriyet bir hizmetkârlıktır; tahakküm aleti değildir... İstibdadı nerede görsem sille vuracağım... Şeriat yeryüzüne gelmiş istibdadı mahvetmek için. Bir kişinin hatası ile suçu ile annesi babası, kardeşi, akrabası suçlu olamaz.. Hak haktır küçüğüne büyüğüne bakılmaz... Bir masumun hakkı bütün insanlık için dahi feda edilmez..” gibi hakikî adalete işaret eden ikaz ve tavsiyelerinin dikkate alınması elzemdir.
Günümüzde hem tam dindar hem de maharetli olup tek başına istenilen manada devleti yönetmesi mümkün olmadığına göre ortak aklın hükümran olduğu, sağlıklı istişarenin işlediği, milletin temsil mekânı olan parlamentonun öncülüğünde bir sistemle ülke idaresini tercih etmekten başka çare yoktur.