"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

"İman nuru"

Hüseyin Şahinoğlu
23 Haziran 2019, Pazar
İman nurunu parlatan dört ana unsur: Kâinat, vahiy, sünnet, fıtrat

İmanın gerçekte “inandım” demekten ibaret olmadığını, şehadetin de kelime-i şehadetteki lâfızları söylemekle sınırlı olmadığını daima göz önünde bulundurmak gerekiyor. İmanın kalpte, ruhta, dimağda, bütün duygularda yerleşen bir “nûr”, ve “bir ışık” olması için sürekli çaba sergilemek icap ediyor. Kelime-i Şehadeti söylerken söylediğimize gerçekten gözümüzle, aklımızla, kalbimizle şahitlik yapıp yapmadığımızı kontrol etmemizin şart olduğu anlaşılıyor.

 İman nûru, iman esaslarına bütün varlığımızla “şahitliğimize” bağlı olarak parlıyor. Bu şahitlik evvel emirde yaşadığımız bu fizikî âlem üzerinden olmak zorundadır. Belli bir donanıma sahip varlıklar olarak etrafımıza, fizikî çevremize, gözlemleyebildiğimiz kadarıyla dış dünyaya baktığımızda “burada bir sır var, bir arka plan, bir irade var, burada görünmeyen bir el var” demek zorunda kalıyoruz. 

“Bir iğne ustasız olmazsa, bir köy muhtarsız olmazsa, bir bina yapıcısız inşa edilemez” ise, içinde yaşadığımız bu güzel âlemin bir Sahibi, bir Ustası, bir Bânisi vardır, olmalıdır; sonucuna ulaşıyoruz, ulaşmamız gerekiyor.

Aklî olarak yahut daha genel ifadeyle insanî bakımdan ulaştığımız bu sonuç bizi “vahyin” nurlu kapısına götürüyor. Bu âlemin Yaratıcısı’nın, Yapıcısı’nın, Sahibi’nin mutlaka bize “rehberliği, açıklaması, konuşması” olmalıdır, diyoruz. Vahiy tam da bu demektir diye anlıyoruz. Yaratıcı’nın insanlara yaptığı açıklama, konuşma. Kur’ân-ı Kerîm’le muhatap oluyoruz. Âyetlerin fizik âlemi Yaratıcı’sı adına nasıl okuduğunu görüp tatmin oluyoruz. 

Vahiy hakikati de bizi vahyin kendisine inzal olduğu bir “peygamber”e götürüyor. Bu suretle hâtemü’l-enbiya Hz. Muhammed (asm) ile karşılaşıyoruz. Ondan hem vahiyle gelen mesajları, hem de o mesajların nasıl “ete ve kemiğe bürüneceğini” öğreniyoruz. Bir taraftan bizim gibi bir “insan” olan bir taraftan da vahyi tebliğ eden ve yaşayıp “modelleyen” bir örnek olarak görüyoruz onu. 

İhtiva ettiği temel mesajlar bakımından “kâinat-vahiy-sünnet” içiçeliğine “insanî özelliklerimizin de katıldığını fark ediyoruz. Yani fıtratımızın, başka bir ifadeyle yaratılış kodlarımızın. Fizikî âlem, onun bir anlamda tercümesi olan Kur’ân-ı Kerîm, onun da bir bakıma hayata yansıyan örnekliği olarak sünnet Yaratıcımızın “mutlak varlığını”, birliğini, O’nun ilim, irade, kudret, hikmet, rahmet gibi özelliklerini insaniyetimizin de gösterdiğini gözlemliyoruz. Böylece imanımız “kâinat-vahiy-sünnet-fıtrat” dörtlüsü üzerine kopmaz bir ip, sönmez bir nûr halini alıyor. 

Biraz da somutlaştırmak gerekirse; kâinata baktığımız zaman rahmet, hikmet ve güzellik görüyoruz. Meselâ doğar doğmaz yavruların ihtiyaçları mükemmel şekilde karşılanıyor. Anneler seferber ediliyor, yavruya bünyesine en uygun besin olarak tertemiz süt sağlanıyor. Bunun apaçık bir rahmet eseri olduğu anlıyoruz Diğer taraftan yaratılan her şeyin yerli yerinde olduğu, mükemmel bir tasarımın ürünü olduğu gözleniyor. Bu da “hikmet”in bulunduğunu gösteriyor. Aynı şekilde varlık âlemine ayak basan her varlığın, derecesi farklı olmakla birlikte “güzel” olduğunu gözlemliyoruz. Bu da kâinatta bir “güzelliğin” mevcudiyetine işaret ediyor, diye anlıyoruz. Bu suretle biz “kâinatın şahitliği” ile Yaratıcı’nın rahîm, hakîm ve muhsin/cemîl olduğunu anlıyoruz. 

Aynı konuyla ilgili olarak vahye yani Kur’ân-ı Kerîm’e kulak verdiğimiz zaman onlarca âyeti kerimenin bize Allah’ı Rahim, Hakim ve Cemil veya Muhsin isimleriyle tanıttığını görüyoruz. Resulullah’ın (asm) sünnetine baktığımız zaman da onun yine hem pek çok hadisinde Allah’ı Rahim, Hakim ve Cemil/Muhsin gibi nitelikleriyle yâd ettiğini, hem de insanları bu isimlere mazhar olmak için merhametli davranmaya, hikmetle muamele etmeye ve güzellik içinde davranışlar sergilemeye çağırdığını müşahede ediyoruz. 

Nihayet insan olarak fıtratımıza baktığımızda, bizde de “merhametli olma, hikmetli iş yapma ve güzelliğe meftun olma” gibi özelliklerin bulunduğunu fark ediyoruz Evet, bizi Yaratan Rahimdir, Hakimdir, Muhsindir; diyoruz.

Sonuç olarak hem Allah’ı isim ve sıfatlarıyla tanımaya, hem diğer iman esaslarını tasdik etmeye yönelik olarak “kâinat-vahiy-sünnet-fıtrat” ana delilleri birbirlerini öyle güçlü, öyle kopmaz şekilde destekliyor ki, bu deliller çerçevesinde iman eden ve her an bu imanını tahkim etmeye çalışan bir kimsenin “iman nûru” sönmez ve söndürülemez bir hal alıyor. Güçlendikçe güçleniyor, parladıkça parlıyor.

Okunma Sayısı: 2657
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı