Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Kur’an menbalı Risale-i Nur Külliyatında vazedilen her konudaki ölçüler ile Müslümanlara yol göstermiştir.
Osmanlı Devleti döneminde Osmanlının ve Müslümanların yaşadıkları sıkıntının nedenlerini Hutbe-i Şamiye eserinde izah etmiş, bu sıkıntıların bir nedenin de “Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi” olarak görür. Bu hakikatler bugün de geçerliliğini koruyor.
“Biz ki hakikî Müslümanız, aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için, yalana tenezzül etmeyiz” şeklinde ifade eder Bediüzzaman. (Divan-ı Örfî). Münazarat adlı eserinde de “Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?” sorusuna “Doğruluk” diye cevap vermiş. “Daha?” sorusuna da “Yalan söylememek” cümleleri ile bugün ihtiyaç duyduğumuz çok önemli hakikatleri nazara vermiş.
Bu hakikatlerden anladığımız siyaset kurumunu inanç ve ahlâktan ayrı düşünmenin mümkün olmadığıdır. Gerek siyaset kurumunun gerekse siyasetçilerin ahlâkî kurallar çerçevesinde hareket etmeleri temiz devlet, temiz toplum ve temiz siyaset için son derece önemlidir. Temiz toplumun yolu temiz siyasetten geçer. Ama ne yazık ki “gaye vasıtayı meşru kılar” bu hatalı siyasî anlayış Müslüman yöneticilere de sirayet etti.
Siyasetçiler bu hakikatlerden uzaklaştıkları için hareket tarzlarını seçimi kazanarak iktidar olma tezi üzerine kuruyorlar. Bu yolda yalan, iftira, cerbeze, çirkin söylem, gerginlik ve tehdit içeren her söylem mubah görülüyor, tek hedef rakibini toplum nezdinde linç ederek seçimi kazanıp dünyevî iktidarı elde etmek. Kul hakkı, ahirette bunların hesabını nasıl veririm gündemlerinin bir yerinde yok. Hayat-ı dünyeviyenin, hayat-ı bâkiyeye bilerek tercih edilmesinin karşılığı olarak atı alan Üsküdar’ı geçiyor.
Bugün siyasette her türlü din ve ahlâk kuralını hiçe sayan ve amaca ulaşmak için hiçbir kural tanımadan, her türlü yolu mübah gören bir düşüncenin hâkim olduğunu görmekteyiz. Bu düşünce yapısı Makyavelizm’in ortaya attığı bir düşünce tarzıdır, amaca ulaşmak için her aracı yasal ve bu araçlara ahlâkî, hukukî ve dinî açıdan bir sınır tanımaz. Gayr-i insanî ve gayr-i ahlâkî olmalarında bir mahzur görülmez. Ama iktidar olma yolunda vesile haram ise gaye onu mubah ve helal kılmaz.
Bugün Millet İttifakı mensuplarının PKK ile iş birliği içinde oldukları algısını oluşturmak için Millet İttifakı’nın hazırladığı bir videoya terör örgütü elebaşısı montajlanarak mitinglerde gösterildi ve algının oluşması sağlandı. Cumhur İttifakı mensubu partinin lideri, daha sonra da bir televizyon programında bunun montaj olduğu ifade etti. Sivas konuşmasında ise olay gençlerin zekâsına verildi. Bu montaj video seçimi kazanmaya hizmet edebilir, ama yapılan iş ahlâkî değildir. Kul hakkı yönünden yapanlar sorumlu ve manen mesuldürler.
Doğruluk ve güven yara alınca iktidar tarafsızlığını kaybeden medyayla birlikte milleti yanlış yönlendirilince millet bu yanlışları göremiyor. Birbirinden çok uzak olan doğruluk ve yalan bugün siyasî liderlerin söylemlerine hâkim olmaya başladı. Toplum feraset gösteremeyip siyasî tarafgirlikle olaya baktığı için tahribatın ve ölçüsüzlüğün boyutunu göremiyor, göremediği için de alkışlıyor. Sonuç olarak uhuvvet, yerini gerginlik ve kutuplaşmaya terk edince toplum kan kaybediyor. Bugünkü hayat pahalılığı, yüksek enflasyon, fakirleşme ve manevî çöküş bunun neticesidir.
Peygamberimiz (a.s.m) bir hadis-i şeriflerinde “Çobanların en kötüleri gütmekte oldukları hayvanları birbirinin üstüne sürerek döven ve zulmedenlerdir” buyurarak idarecilerin de böyle yapmamalarına işaret buyurmuştur. (1500 Hadisle Peygamber Yolu)