Birkaç hafta önce Zafer Partisi Genel Başkanı “6’lı Masa’nın kurmaylarına soruyorum: Sizi, Tarikat ve cemaatleri devletten çıkaracağız demekten alıkoyan şey nedir?
Said-i Nursi denen adamın müridi olan ortağınız Demokrat Parti Başkanı mı?” demişti.
Bunlardan fazlasını yıllar önce İsmet İnönü Bediüzzaman’ın Ankara’ya gelişinde Adnan Menderes’e söylemişti. Gazetelerden olayı öğrenen İsmet İnönü Mecliste “Siz Şeriatı hortlatıyorsunuz, irticayı hortlatıyorsunuz. Bediüzzaman’ı gezdiriyorsunuz...” konuşması üzerine kürsüye gelen Adnan Menderes “Allah aşkına, Paşa niçin bu kadar dinden, dindarlardan rahatsız oluyor, öleceğini bilmiyor mu? Şimdiye kadar kendisine ne zararları dokunmuş? Bütün hayatını dine vakfetmiş bir pir-i fâniden ne istiyor? Niçin eziyet çekmesinden hoşlanıyor, niçin meşakkat çekmesinden hoşlanıyor, niye bu kadar dine ve dindarlara karşıdır, anlayamıyorum?” cevabını vererek karşı çıkar.
Yine İsmet İnönü Süleyman Demirel’e hitaben “Davet ediyorum. Açıkça söylesin, Saidi Nursî’nin tarikatını kabul etmiyorum desin. Saidi Nursî’nin tarikatına sapmışlardır. Bunların adına Nurcu derler. Niçin Saidi Nursî tarikatına taraftar olmadığını, onun zararlı olduğunu söylemiyor? Niçin söylemiyor? Saidi Nursî’nin halifesi mi olacak?” demişti.
Süleyman Demirel “Maksadı, beni irtica ile malûl göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan birisi, bunları kendisine söylemişti. Beni bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında ‘Herkes göğsünü gere gere ben Müslümanım’ diyecektir diyen kişiyim. Sözümden geri dönmedim, Allah döndürmesin.” (Köprü Dergisi)
Köprü Dergisindeki mülâkatta Said Nursî hakkındaki sözleri sebebiyle Demirel basına kapalı yapılan Taksim Grubu toplantısında eleştirilere hedef olur. Bir gazetecinin “Said Nursî ve Nurcuları niçin müdafaa ettiği” sorulduğunda takiyye yapmadan cesaretle “Bediüzzaman bir abidedir. Yüz yılda gelen İslam âlimlerindendir. Hem cumhuriyetçi, hem de demokrattır. Türkiye’nin onun demokratlığına ulaşabilmesi için kırk fırın ekmek yemesi lâzım. Sen onun kitaplarını okudun mu?” diye cevap verir gazeteciye.
“MGK’da Bediüzzaman Said Nursi aleyhinde konuşmalar oldu mu?” ya da “Nur Talebeleri gündeme geldi mi?” diye Demirel’e sorulduğunda, “Mesele MGK’nın meselesi olamaz. Eğer böyle bir konuşma yapılacak olursa ben müdahale ederim. Yalnız MGK’dakilerin bir kısmı Said Nursî ile Şeyh Said’in farkını bilmeyecek kadar bilgisiz. Yeni Asya’daki arkadaşlar, Bediüzzaman’ın Şeyh Said’in kıyama katılma çağrısına ‘Türk milleti bin sene Kur’an’a hizmet etmiştir, bu milletin torunlarına kılıç çekilmez’ mektubunu sık sık yayınlarsalar, bilgisi noksan insanlar bilgisini tamamlamış olur” sözleriyle cevap vermişti.
Süleyman Demirel 28 Ekim 1990’da Yeni Asya’nın Ankara Kocatepe Camiinde Said Nursî için okutulan mevlid sonrası basın toplantısında gazetecilere “Said Nursî büyük âlimdir. Büyük bir Kur’ân müfessiridir. Büyük âlim değildir diyenin alnını karışlarım. Büyük âlim, büyük müfessir demek suç mu? Nerede yaşıyoruz?” cümleleriyle cevaplar verir.
Bu asil duruşun bir benzerini Kemal Kılıçdaroğlu sergiledi. Hür Düşünce Hareketi’nin Genel Kurul Toplantısında Kılıçdaroğlu, “Said Nursi’nin kitapları yasaklandı. Biz Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk, kitapları yasaklayamazsınız diye. İsteyen gider kitabı alır, okur. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti” dedi.
Menderes ve Demirel’in şartları bugünün şartlarından çok ağır olduğu dönemlerde Bediüzzaman’ı savunmuşlardı. Bu insanların asil ve cesaretli duruşları bugünün genç Ahrar ve Demokrat siyasetçilerine örnek olmalı.
“En çok yara alanlar siperini terk edenlerdir.”