Onuncu Söz’de işaret edildiği gibi, bir Sâni-i Hakîm ve gayet hikmetli bir usta, bir sarayın her bir taşında yüzer hikmeti hassasiyetle takip etse, sonra o saraya dam yapmayıp, boşu boşuna harap olmasıyla, takip ettiği hadsiz hikmetleri zayi etmesini hiçbir zîşuur kabul etmediği ve bir Hakîm-i Mutlak, kemal-i hikmetinden, bir dirhem kadar bir çekirdekten yüzer batman faydaları, gayeleri, hikmetleri dikkatle takip ettiği halde, dağ gibi koca ağaca bir dirhem kadar bir tek fayda, bir tek küçük gaye, bir tek meyve vermek için o koca ağacın pek çok masarifini yapmakla, kendi hikmetine bütün bütün zıt ve muhalif olarak, müsrifâne bir sefahet irtikâb etmesi hiçbir cihetle imkânı olmadığı gibi; aynen öyle de, bu kâinat sarayının her bir mevcudatına yüzer hikmet takan ve yüzer vazife ile teçhiz eden, hatta her bir ağaca meyveleri adedince hikmetler ve çiçekleri adedince vazifeler veren bir Sâni-i Hakîm, kıyameti getirmemekle ve haşri yapmamakla, bütün had ve hesaba gelmeyen hikmetleri ve nihayetsiz vazifeleri manasız, abes, boş, faydasız zayi etmesi, o Kadîr-i Mutlak’ın kemal-i kudretine acz-i mutlak verdiği gibi, o Hakîm-i Mutlak’ın kemal-i hikmetine hadsiz abesiyet ve faydasızlığı ve o Rahîm-i Mutlak’ın cemal-i rahmetine nihayetsiz çirkinliği ve o Adil-i Mutlak’ın kemal-i adaletine nihayetsiz zulmü vermek demektir. Âdeta kâinatta herkese görünen hikmet, rahmet, adaleti inkâr etmektir. Bu ise en acib bir muhaldir ki, hadsiz bâtıl şeyler, içinde bulunur.
Ehl-i dalâlet gelsin, baksın: Gireceği ve düşündüğü kendi kabri gibi, kendi dalâletinde ne derece dehşetli bir zulmet, bir karanlık ve yılanların, akreplerin yuvası bir kuyu olduğunu görsün. Ve ahirete iman ise, Cennet gibi güzel ve nuranî bir yol olduğunu bilsin, imana girsin.
Lem’alar, 30. Lem’a, 3. Nükte, s. 610
LUGATÇE:
ehl-i dalâlet: hak yoldan sapmış olanlar.
Hakîm-i Mutlak: sonsuz hikmet sahibi ve her şeyi her hangi bir kayda ve şarta bağlı olmaksızın gayeli ve faydalı yaratan Allah.
haşir: kıyametten sonra dirilip Allah’ın huzurunda toplanma.
irtikâb: kötü iş.
masarif: masraflar, giderler.
Rahîm-i Mutlak: rahîmiyeti kayda, şarta bağlı olmayan, sonsuz merhamet sahibi Allah.
Sâni-i Hakîm: her şeyi sanatla ve hikmetle yaratan Allah.
sefahet: akılsızlık; akılsızca saçıp savurma, aşırı derecede israf etme.
zîşuur: şuur sahibi.
zulmet: karanlık.