"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nurları tanıyınca hayatı değişti

İslam YAŞAR
12 Ağustos 2025, Salı
AHMED GÜMÜŞ AĞABEYİ VEFATININ 13. YILINDA RAHMETLE YÂD EDİYORUZ.

Nurcularla birlikte olup Risale-i Nurları okudukça Ahmed’in hâl ve hareketlerinin değiştiğini, namazlarını vaktinde kılmaya başladığını, sair ibadetlerini yapmaya gayret ettiğini gören annesi, oğlunun dinini öğrenip yaşadığına kanaat getirdi ve ortaokula gitmesine izin verdi.

“Benim günahım başımdan aşkın, yarın mahşerde ‘Anam bana dinimi öğretmedi’ diyeceksin. Ben senin dinî bilgilerini öğretmedikten sonra hiçbir okula okumaya göndermeyeceğim.”

Bir annenin, sabah namazına kalkmakta tembellik gösteren, mazeret olarak da kendisine dinî bilgi vermediğini, namaz kılmasını öğretmediğini, namaz surelerini ezberletmediğini ileri süren oğluna söylediği ibretli sözler bu ifadeler.

1937 yılında Ermenek ilçesinin Tepebaşı Köyü’nde dünyaya gelen, orada büyüyen ve ilkokulu bitiren Ahmed Gümüş ile annesi arasında yaşanmıştı mezkûr hâdise. Annesi söylediğini yaptı ve Ahmed’i ortaokula göndermedi. Dinî bilgileri öğrenmesi için mahallin meşhur âlimi Molla Mehmed Efendinin yanına gönderdi. 

Ahmed bir sene kadar Molla Mehmed Efendinin nezaretinde ilmihal, akaid, âdab, erkân, ahlâk, fazilet dersi aldı. Hem dinî bilgileri, Kur’ân okumasını öğrendi, hem namaz surelerini ezberledi, hem de onun, ziyaretine gelen insanların sordukları sorulara verdiği cevapları dinleyerek kendisini yetiştirmeye çalıştı. 

KUR’ÂN OKUMASINI ÖĞRENDİ, TEFSİRİNİ SORDU

“Kur’ân’ın her asra bakan veçhesini bu zamanın ilmî ve aklî anlayışına göre aksettiren bir Kur’ân tefsiri yok mu?”

Ahmed Gümüş, Kur’ân okumasını öğrenip bazı sureleri ezberledikçe mânâsını bilme ihtiyacı hissetti. Aklına gelen böyle soruları seslendirince annesi, kardeşinin hanımı vasıtası ile onu İbrahim Canan, İbrahim Koynuk gibi akranları ile tanıştırdı. Onların Ahmed’e Bediüzzaman’dan ve Risale-i Nurlardan bahsetmeleri, onun hayatında yeni ve nurlu bir safhanın başlamasına vesile oldu.

Ahmed, ilk olarak Tarihçe-i Hayatı okudu. Ardından arkadaşları ile birlikte Risale-i Nurları okumaya başladı. Bediüzzaman Said Nursî’yı tanıyıp Risale-i Nurları müzakere etikçe hayalindeki zâtı tanıdığını, aradığı tefsiri bulduğunu anladı. Bazı risaleleri satın aldı. Kendisi evde okurken cemaatin tertip ettiği derslere gitmeyi de ihmal etmedi. 

ANNESİ OĞLUNDAKİ DEĞİŞİMİ GÖRDÜ

Nurcularla birlikte olup Risale-i Nurları okudukça Ahmed’in hal ve hareketlerinin değiştiğini, namazlarını vaktinde kılmaya başladığını, sair ibadetlerini yapmaya gayret ettiğini gören annesi, oğlunun dinini öğrenip yaşadığına kanaat getirdi ve ortaokula gitmesine izin verdi. Babası da götürüp okula kaydettirdi.

Bir süre Ermenek Ortaokulu’na devam eden Ahmed Gümüş, okulda anlatılanlarla Molla Mehmed Efendi’den öğrendikleri ve Risale-i Nurlardan okudukları arasında büyük farklılıklar olduğunu anlayınca rahatsız oldu. Babasına oradan ayrılıp İmam Hatip Okuluna gitmek istediğini söyledi. Onun hassasiyetine ve kararına babası da annesi de çok sevindiler.

Okuldan tasdiknamesini alıp babası ile birlikte Konya’ya giden Ahmed, İmam Hatip okuluna kaydoldu ve oradaki Nur Talebeleri ile tanışıp dershaneye yerleşti. Bir yandan okula devam ederken diğer yandan kendine tekabül eden hizmetleri yaptı. Bu arada şehri gezdi Mevlâna başta olmak üzere evliya türbelerini ziyaret etti.

AFYON MÜDAFAASI İLE ŞEVKE GELDİ

Zübeyir Gündüzalp’in Afyon Müdafaasını okuyunca şevke geldi. Hem onunla tanışmak, hem de Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret etmek için harçlıklarından ayırarak yol parası biriktirdi ve Isparta’ya gitti. Üstadın Barla’da olduğunu öğrenince oraya hareket etti. Barla’ya varınca ilk olarak Zübeyir’le tanıştı, onun müzahereti ile Bediüzzaman’ın huzuruna çıktı. 

“İmam Hatip Mekteplerini eski zamanın medreseleri olarak kabul ediyorum.”

Bediüzzaman Hazretleri böyle dedi Ahmed İmam Hatip Okulunda okuduğunu söyleyince. Ardından bazı kişilerin kendisine ‘Çocuklarımızı İmam Hatip Mekteplerine verelim mi?’ diye sorduklarını, kendisinin onlara ‘Ben dünya işini bilmiyorum’ diye cevap verdiğini söyledi. O sırada kendisinin aklından da aynı sorunun geçtiğini hissedince gülümsedi.

“Sana müsaade ediyorum.”

Bu söz Ahmed Gümüş’ün zihninde doğan istifhamları izale etmeye yetti. Bediüzzaman Konya’daki kardeşi Abdülmecid’i ve Nur Talebelerini sorunca onların iyilik haberlerini verip selâmlarını söyledi. Sonra da okuldaki bazı hocalarını ısrarlı tavsiyeleri üzerine Mevlâna’nın türbelerini ziyaret ettiğini anlattı.

MEVLÂNA BU ZAMANDA GELSEYDİ RİSALE-İ NUR’U YAZARDI

“Hazret-i Mevlanâ benim zamanımda gelseydi Risale-i Nur’u yazardı. Ben de Hz. Mevlanâ’nın zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzında idi, şimdi Risale-i Nur tarzındadır.” (N. Şahiner. Son Şahitler c:3)

Bediüzzaman Said Nursî, bin dört yüz yıldır muntazaman devam eden mücedditlik, müctehidlik müessesinin devamlılığını nazara veren bu manidar sözün ardından Risale-i Nurların ehemmiyetini anlattı ve Risale-i Nur’a hizmetin aynı zamanda Mevlânâ’ya diğer mücedditlere de hizmet manası taşıdığını ifade etti. 

“Bir Risale, en aşağı insandaki bin tecessüsün, şüphenin karşılığı olarak yazılmıştır. Ben bile Risale-i Nur’a muhtacım. Tekrar tekrar okudukça dersimi alıyorum. Muallimlerinizden biri din aleyhinde konuşursa onunla münakaşa etme. Risale-i Nur’dan bir mevzu bul, talebe arkadaşlarına oku, anlat.” 

OKULDA RİSALELERİ TANITMAYA BAŞLADI

Bediüzzaman’ın kendisine bu sözlerle mektepte hizmet dersi verdiğini hissetti. Çünkü bazı hocalar açıkça veya ima yollu dinin aleyhinde bulunduklarında itiraz etmeyi düşünmüştü. Bundan sonra hocalara itiraz etmek yerine arkadaşlarına Üstaddan ve risalelerden bahsetmeye karar verdi. Konya’ya dönünce okuldaki boş derslerde, yanında götürdüğü Küçük Sözler, Gençlik Rehberi gibi kitaplardan okumaya ve isteyenlerin yanı sıra samimi olduğu arkadaşlarına da vermeye başladı. 

Böyle bir ders sırasında geldi müdür ve nöbetçinin de aralarında bulunduğu birkaç öğretmen. Talebe tabiri ile bu bir baskındı. Hemen Ahmed’in oturduğu sıranın etrafını sardılar. Müdür Ahmed’in elindeki kitabı aldı, Risale olduğunu görünce kızdı. Müdürün işareti ile onu ve okuduğu bahsi dinleyen arkadaşlarını kollarından tutup dışarı çıkardılar.

Ahmed, koridorda sürüklenircesine götürülürken sınıfta okuduğu kitabın Kur’ân tefsiri olduğunu, kendisinin o kitaplar sayesinde ortaokuldan ayrılıp İmam Hatip Okuluna geldiğini anlatmaya çalıştı ise de dinletemedi. Müdür kendisine hakaret edince söylediği sözleri kabullenemeyen Ahmed gidip müdürü mahkemeye verdi. Tarafları dinleyen mahkeme heyeti Ahmed’in lehine karar verdi.

O günlerde Bediüzzaman Hazretlerini ziyarete giden Said Gecegezen Ahmed’in meselesini Üstada anlatmış o da müdürün Mevlâna’nın torunu olması, namazını da kılması hasebiyle Ahmed’in davacı olmaktan vazgeçmesini istemişti. Üstadın talimatı üzerine Ahmed davadan vazgeçerek müdürün ceza almasına mani oldu.

NURCULUK PROPOGANDASI YAPMAKLA SUÇLANIP OKULDAN ATILDI

İmam Hatip Okulunun müdürü bunu bildiği halde okulun Disiplin Kurulunu topladı. Ahmed, ifadesi bile alınmadan müdürü mahkemeye verdiği, bazı öğretmenlerine saygısız davrandığı, sınıfta Nurculuk propagandası yaptığı iddiasıyla tasdikname ile okuldan uzaklaştırıldı. Arkadaşlarına da sınıfta Risale okudukları için ihtar cezası verildi. 

Ahmed, Isparta’ya gidip geldikçe Üstad ile irtibatını sağladığı, İşaratü’l-İcaz’ın tercüme edilen kısımlarını götürüp getirdiği için sık sık görüştüğü Arapça hocası Abdulmecid Efendiye hal danıştı. O da meseleyi anlatarak tavsiyelerini alması ve ona göre hareket etmesi için tekrar Isparta’ya, Bediüzzaman’ın yanına gönderdi.

Bu hadiseler Adnan Menderes’in başbakan olduğu bir zamanda vuku bulduğu için kalbinden onu suçlayan Ahmed, bazı Nur Talebelerinin Menderes’i övmesini hazmedemedi. Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret edip hem yaşadığı hadiseleri anlatmaya, hem de Menderes hakkındaki kanaatini sormaya karar verdi. Yol parasını tedarik edince Isparta’ya gitti. Zübeyir ile görüşerek olanları anlattı. Üstadı sık sık ziyaret etmek istediğini, ama parası olmadığı için gelemediğini söyledi. 

Zübeyir ‘Kardeşim, böyle ulvî bir niyet maddî sebeplerle tehir edilmez. Sen ne zaman istersen gel, ben yol parasını öderim’ diyerek onun gönlünü aldıktan sonra Bediüzzaman Hazretlerine Ahmed’in ziyarete geldiğini söyledi. O gün birkaç iş adamının ve mebusun ziyaret talebini kabul etmeyen Bediüzzaman Ahmed’i kabul etti.

ÜSTAD: ATA ET, ASLANA OT ATILMAZ

Bediüzzaman’ın huzurunda rahat hareket eden, soru soran, mesele anlatan bir fıtrata sahip olan Ahmed, kendisinin arkadaşları ile Risale okuduğu için Konya İmam Hatip Okulu’ndan atıldığını anlattı. O da her gördüğü kişiye Risale vermesinin doğru olmadığını söyledi. ‘Ata et, aslana ot verme. Ata ot, aslana et ver. Risale-i Nur’u iki kişiye tanıtsan vazifeni yapmış olursun’ dedi.

 Ardından ‘Kemiyet her zaman insanı aldatır, iş keyfiyettedir’ diyen Bediüzzaman,  o sormayı unuttuğu halde ‘Menderes İslâmiyetin ulviyetini anlayan samimî bir Müslümandır, fakat yalnızdır. Sen bilmiyorsun, senin konuştuğun şahıslar da bilmiyor ’ diyerek o sıralarda görüştüğü bazı Millet Partililerin telkinleri neticesinde içine düştüğü siyasî hatayı tashih etti.

Üstadın sözleri üzerine okulda herkese Risale vermeye çalışarak ve bazı hocalarla Risale okuma hususunda tartışarak yanlış yaptığını anlayan Ahmed, o sebeple çok istediği okuldan atılmasına üzülünce, kalbinden geçen bu teessürü hisseden Bediüzzaman ‘İmam Hatip Mektebinin müdürüne git, benim selâmımı söyle, seni mektebe kaydetsin’ dedi.

ISPARTA İMAM HATİP YILLARI

Isparta İmam Hatip Okulu’nun müdürüne gidip olanları anlatan Ahmed, Üstadın selâmını söyleyince Müdür hemen ayağa kalktı ve Bediüzzaman’ın selâmını ayakta karşıladı. Ardından da ‘Beni müdürlükten de atsalar, seni okula alacağım’ diyerek okula kaydını yaptırdı. Ahmed de Üstadın talimatı ile A. Emin Sağbaş ve Ali Zeybek gibi arkadaşları ile Üstadın evine yakın bir ev tutarak orada kalmaya başladı. (Ö. Özcan. Ağabeyler Anlatıyor c: 7)

İmam Hatip Okulunu bitirince imtihanlara girip İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nü kazanan Ahmed Gümüş, orada iki sene okudu ama bitirmeden ayrıldı. Arapça öğrenmek maksadı ile Şam’a gitti ise de orada da fazla kalmadı ve üç ay kadar sonra tekrar İstanbul’a döndü. Uzun süre Zübeyir Gündüzalp’in yanında Mehmed Kutlular, M. Emin Birinci, Halil Yürür, Kâmil Yürür, Eyüp Ekmekçi, Abdulvahid Mutkan, Mehmed Fırıncı gibi Nur Talebeleri ile birlikte Kirazlımescid Medresesi’nde kaldı.

1982 yılında İstanbul’dan Gaziantep’e giden Ahmed Gümüş, bir süre Antep Vakıflar Bölge Müdürlüğünde çalıştı. Tayini Bitlis’e çıkınca emekliye ayrıldı ve ömrünün kalan zamanını eşinin memleketi olan Antep’te geçirdi. Şeker hastalığından dolayı gözleri görmez olduğu için defalarca ameliyat oldu ise de netice değişmedi.

GÖZLERİNİ KAYBETTİ HİZMET AŞKINI KAYBETMEDİ

Gözleri görmediği için fazla hareket edemediği halde hizmet aşkını ve konuşma şevkini kaybetmedi. Ondan sonra hizmetlerini, hafızasına nakşettiği Risale-i Nurlardaki hakikatleri, Üstadına yaptığı ziyaretleri, ondan aldığı dersleri ve kardeşleri ile yaşadığı hizmet maceralarını anlatarak yaptı.  

12 Ağustos 2012 tarihinde, 75 yaşında ahirete irtihal eden Ahmed Gümüş Ağabeyi rahmetle anarken, onu anmamıza vesile olan meziyetlerini, hassasiyetlerini, ihlâsını, sadakatini, samimiyetini, hizmet şevkini, ensâl-i atiyeye hüsn-ü misâl olması dileği ve rahmete mazhariyet duasıyla bir defa daha nazara vermek istedim.

Okunma Sayısı: 224
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı