Avrupa Birliği (AB), toplam 445 Milyonluk nüfuslarıyla 27 üye ülkeden oluşan siyasî ve ekonomik bir örgütlenmedir. AB demokrasi, hukuk, hürriyet ve refah projesidir.
Bu birliğe katılacak bir ülke, 1993 yılında Kopenhag Liderler zirvesinde tanımlanan Kopenhag kriterlerini tümüyle sağlamak durumundadır. Bu kriterler, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı gösteren istikrarlı bir demokrasi, birlik üyeleriyle rekabet edebilecek düzeyde sağlam temelli bir ekonomi ve AB yasalarını içeren üyelik şartlarının kabul edilmesini gerektirir. 1
Kemalizm ise, demokrasiye yer vermeyen, insan hak ve hürriyetlerini tanımayan, devlet otoritesini kullanarak halkı baskı ve tahakküm ile yönetmeyi ön gören, dini vicdanlara hapsedip manevî değerleri toplum hayatından silmeyi hedefleyen ve tek kişinin görüşlerine bina edilen bir ideolojidir.
Avrupa Birliğine dâhil olan ülkeler, demokrasi, ilim, sanat, teknoloji ve toplumun refahında dünya standardının en üst sıralarında yer alırlarken, tek adam rejimleri ve ideolojilerle yönetilen memleketler ise, yukarıda belirtilen hususlarda dünya sıralamasının en altında yer alan halkları fakirlik ve sefalet içinde yaşayan devletlerdir.
-Kısa süren Ahrâr/Demokrat iktidar dönemleri hariç- şimdiye kadar bu rejimle yönetilen Türkiye, savaşa girmediği halde onun yüzünden demokrasi ve refahta dünya sıralamasının en alt sıralarında bulunan, halkı hak ve hürriyetlerinden mahrum olarak fakirlik ve sefalet içinde yaşayan bir devlet olmaya devam etmektedir.
Ülkemiz daha önceki yıllarda Avrupa Birliğine katılmak için müracaat ettiği ise de, 2004’te müracaatı kabul edilmiş, 2005’te müzakereler başlamıştır. 2000’lerin başında AKP iktidarı tarafından bu yolda bazı reformlar yapıldıysa da, Birlik ülkelerinin yardımıyla yargı ve asker vesayetinin kırılmasından sonra, süreç hükümet tarafından askıya alınmıştır.
Türkiye’nin, AB’nin yardımı olmadan kendi dinamikleriyle içinde bulunduğu Kemalist sistem kıskacından kurtularak hürriyetçi demokrasiye geçmesi, huzur ve refaha ulaşması çok zor gözükmektedir. AB ülkelerinin de, İslâm âlemine ve onların geniş pazarına, onların potansiyel lideri mesabesinde olan Türkiye köprüsü olmadan ulaşması pek kolay değildir.
Ancak Türkiye’de AB sürecini sabote eden unsurlar vardır. Bunların başında devletin derin mahfillerde yuvalanmış, haksız ve hukuksuz bir şekilde etkili konuma gelen ulusalcı ve Kemalist unsurlardır. Bunlar sürecin başarıya ulaşması durumunda Kemalizm’in iflâs edeceğini, kendilerinin elde ettikleri konumlarının sona ereceğini çok iyi bilmektedirler.
Türkiye’de AB üyeliği için ne zaman demokratik reformlar başlatılırsa, bu unsurların tahrikiyle derin odaklar harekete geçerek anarşi ve terör körüklenir, faili meçhul cinayetler devreye girer, topluma kaos ve gerilim havası hâkim olur. Hükümet te, demokratik reformları askıya alarak, hak ve hürriyetlerin canına okuyan şiddetli güvenlik tedbirleri almaya başlar.
Çare: Hakikî demokrat güçlerin, dindar kimlikli siyasîlerin ve Kemalistlerin engellemelerini aşıp, selefleri olan Adnan Menderes ve Süleyman Demirel’in yaptığı gibi meydanlara çıkarak, iktidarın yanlış icraatlarından bîzar olan kitleleri özellikle AKP, MHP gibi partilere dağılmış olan demokrat kitleyi müstebit güçlere destek vermekten vaz geçirip demokrasinin ortak paydasında birleşmeye çağırmalarıdır.
Onlar samimiyetle gayret etmeleri durumunda halkın onları iktidara taşıması kuvvetle muhtemeldir. Öyle görünüyor ki Türkiye’nin demokratikleşerek AB’ye üye olması hakikî demokrat iktidara nasip olacaktır.
Dipnot:
1 - tr.wikipedia.org