“Hadsiz bir metanet”
Dünya durdukça devam edecek olan Nur hizmetinde istihdam edilme nimet ve şerefine mazhar kılınan bahtiyarların, bu nimetin büyüklüğü ile mütenasip çetin ve zorlu imtihanlarla karşı karşıya oldukları ve olacakları da bir vâkıa. Çünkü “Cennet ucuz değil.”
Ve Risale-i Nur’a, özellikle de lâhikalara baktığımızda hem bu çeşit çeşit imtihanlara ilişkin ikazların, hem de bunları aşmak için uymamız gerekli prensiplerin vurgulandığını görüyoruz.
İşte onların birkaçı da şu cümlede:
“Bu zamanda öyle dehşetli cereyanlar ve hayatı ve cihanı sarsacak hadiseler içinde hadsiz bir metanet ve itidal-i dem ve nihayetsiz bir fedakârlık taşımak gerektir.” (Tarihçe, s. 481)
Bu zaman, ahirzaman. Hayatın her alanında müthiş fitnelerin kol gezdiği, manevî fırtınaların ortalığı kasıp kavurduğu tehlikeli bir zaman.
Adım başı bizi bekleyen tuzaklar var.
Ve hizmetin önüne çıkarılan muzır maniler.
Fert fert her birimizin dünyasında bunların çok farklı versiyonları kendisini gösterebiliyor.
En çok da zaaf ve boşluklarımızı kullanıyor.
Rahat meyli, rehavet, gevşeklik, uyuşukluk, tembellik, nemelâzımcılık, havalecilik, irade eksikliği ve kararsızlık, boşvermişlik, ihmalkârlık...
Duyarsızlık, yılgınlık, bezginlik, şevksizlik...
Enaniyet, kendini beğenmişlik, benmerkezcilik, “dediğim dedik”çilik, inatçılık, “En doğruyu sadece ben bilirim” saplantısı, başına buyrukluk, hiçbir şeyi paylaşmadan münferit hareket...
Kardeşlik hukukunu hiçe sayan kırıcı, itici, dışlayıcı tavırlar, sevgi ve şefkat eksikliği, baskı ve tahakküm, farklılıklara tahammülsüzlük...
Muhatap olunan bed muameleleri hazmedemeyip, bunlara, hizmeti zora sokup zaafa düşürecek küskünlük ve tepkilerle karşılık vermek...
Para ve mal hırsı, dünyaperestlik, müsriflik...
Makam-mevki düşkünlüğü, şöhret tutkusu...
Gösteriş ve şov merakı, göz boyamacılık...
Tıpkı gövdeye giren kurtların yaptığı gibi manevî bünyenin içten içe kemirilmek istenmesi...
Arkadan iş çevirerek sinsice vurulan ihanet darbeleri... İkiyüzlülük, dalkavukluk, yalakalık...
Ve nefis-şeytan işbirliğiyle insanın istikamet çizgisinden uzaklaştırılması için kullanılabilecek daha birçok zayıf damar ve riskli boşluk...
İşte risalelerdeki ilgili bahislerde ve mektuplarda bütün detay ve ince nüanslarıyla yer alan izahlar, yapılan ikazlar ve dile getirilen tavsiyeler, bunlara bina edilen tuzakları boşa çıkararak yola devam etmenin anahtarlarını sunuyor bize.
En başta, dünyanın rahat ve ücret değil, çile ve hizmet yeri olduğu dersini veriyor. “Vazifemiz hizmet; netice bize değil, Allah’a aittir” diyor. Bizi birinci derecede ilgilendiren şeyin, hizmeti en iyi şekilde ifa etmeye çalışmak olduğunu, neticeyi Allah’ın takdir edeceğini söylüyor.
Muzır maniler ve artan zorluklar karşısındaki tavrımızın, çabucak pes edip vazgeçmek değil, müşkilâtın ziyadeleşmesine paralel olarak güçlenen bir irade, kararlılık ve şevkle mukabele etmek şeklinde olması gerektiğini ifade ediyor.
Kendi küçük dünyamızda ve dar çevremizde önümüze çıkan zorluk ve engellerin ötesinde, aktardığımız cümlede belirtildiği gibi, “hayatı ve cihanı sarsacak hadiseler”i ve fırtınaları aşabilmek için “hadsiz bir metanet, soğukkanlılık ve nihayetsiz bir fedakârlık” taşımamız gerekiyor.
Hiçbir olumsuzluk karşısında bezginliğe ve yılgınlığa düşmeyen, şevk-i mutlak düsturuna sarılarak yola devam eden hadsiz bir metanet...
Duygusal ve fevrî tepkilere asla tevessül etmeyip daima aklıselim, hikmet ve denge çizgisinde yürümeyi başarabilen bir soğukkanlılık...
Ve bütün duygularını, enaniyetini, gerekirse izzet ve haysiyetini, dünyasını, kısaca herşeyini dâvâsına feda eden nihayetsiz bir fedakârlık...
İlâveten, menfîliklerle hiçbir şekilde meşgul olmayıp hep müsbete yönelen bir irade ile daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecek hizmetlere odaklanmak. Nur mesleği bunu gerektiriyor.