Bediüzzaman Kur’an, İslam ve Müslümanlar aleyhindeki dehşetli taarruzlarına çok kesin ve kararlı mücadelesiyle mukabele ettiği İngiliz siyasetleri püskürtüldükten sonraki süreçte o adresteki müsbet değişim işaretlerini de yakın takibe aldı ve eserlerinde yansıttı.
Diğer dünya güçlerinden Rusya için “Dinsiz kalamaz, Kur’an ile musalâha veya tâbi olur” ve Amerika hakkında “din lehinde çalışan muazzam devlet” ifadelerini kullandığı gibi.
Bir Emirdağ mektubunda “İngiliz devletinin payitahtında, hatipleri kürsülerinde ‘Artık İngiltere’nin İslamiyeti kabul etmesi lâzımdır’ diye bağırdıkları”nın belirtilmesi ve “Leyle-i Kadir’de ihtar edilen bir mesele-i mühimme” bahsinde “İngiltere’nin Kur’an’ın kabulüne çalışan meşhur hatipleri” ifadesi, bunların İngiltere’ye ilişkin dikkat çekici örneklerinden.
İngiliz yazar Bernard Shaw’un, 19. Mektub’un son kısmında aktarılan “Muhammed [asm] insaniyetin halaskârıdır” beyanı da.
Yine bir Emirdağ mektubundaki “Eski zamanda İngiliz, Fransız, Amerika, siyasetleri ve menfaatleri ittihad-ı İslama muarız olmakla mani olurdular. Şimdi siyaset ve menfaatleri buna muarız değil, bilakis muhtaçtırlar” ifadelerinde işin diğer bir yönü ifade ediliyor.
Lâhikalarda, isim verilmeden İngiltere’ye ifsad ve fitne siyasetlerinden vazgeçip İslamla ve Müslümanlarla barışık bir çizgiye yönelmesi tavsiyesinin yapıldığı mektuplar da var.
1946’da CHP Genel Sekreteri Hilmi Uran’a hitaben yazılan mektup da bunlardan biri.
Gelelim İngiltere’nin yeni kralı Charles’a.
Onun için prenslik döneminde “Müslüman oldu” şayiası çıkmış, hattâ merhum Şeyh Nâzım Kıbrısî, ondan “Hüseyin Charles” diye söz etmişti. Ve Charles, yıllar önce Oxford İslamî Çalışmalar Merkezi’nde yaptığı bir konuşmada, Kur’an’ın insan ve tabiatı birbirinden ayırmadığını ifade ederek, “Tabiatı yok etmek bütün dinlere aykırı, ancak İslamî prensipler buna özellikle karşı. Dünyayı kurtarmak için İslamın izinden gidin” ifadelerini kullanmıştı.
Bu tür haberleri İngiliz siyasetlerini Müslümanlara “şirin gösterme” taktiğinin örnekleri olarak yorumlayanlar oldu ki, tarih boyunca yaşananlara bakılınca pek haksız sayılmazlar.
Ama ihtiyatlı-temkinli bir iyimserlikle müsbete yormanın da mahzuru olmasa gerek.
Said Nursî’nin çizdiği çerçevede...