"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şaheserler yazdılar, fakir öldüler

21 Şubat 2012, Salı
TÜRK ve dünya edebiyatına kazandırdıkları şaheserlerle yazı dünyasının kilometre taşları olan bazı ünlülerin, son yıllarını yoksulluk içerisinde geçirdiklerini biliyor muydunuz?

Ölümlerinden sonra romanları geniş okur yelpazesine kavuşan yazarların, sanılanın aksine maddî sıkıntılarla boğuşması, “Dâhilerin kıymeti öldükten sonra anlaşılır.” sözünü doğrular nitelikte. Yazdıkları eserlerle edebiyat dünyasına kalıcı etki bırakmasına rağmen maddî sıkıntılarla boğuşan yazarlar arasında Mehmet Âkif Ersoy, Peyami Safa, Edgar Allan Poe, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi saygın yazarlar da bulunuyor.

PEYAMİ SAFA: BENİM PAYIMA HASTALIK VE İŞKENCE DÜŞTÜ
Peyami Safa, 27 Mayıs darbesinden sonra sıkıntılı günler geçirdi. İlân bulmakta zorlandığı Türk Düşüncesi dergisinin yayını durduruldu. Türk Edebiyatçılar Birliği’nden ve Türk Dil Kurumu’ndan çıkarıldı. Son yıllarında Adnan Menderes’e yakın olduğu için ağır saldırı ve hakaretlere maruz kaldı. Millî Birlik Komitesi’nin baskılarıyla Havadis’teki yazılarına da son verildi. Yaklaşık 300 cilt tutan çalışması vardı; ama işsizdi ve maddî sıkıntı içerisindeydi. Bir gün yayıncısının yanına giderek ev kirasını ödeyebilmek için telefonu satılığa çıkardığını söyler. Yayıncısı, Sultanhamamı esnafından telefon ücreti kadar para toplayarak Safa’ya teslim eder. Basıldığını göremediği Doğu-Batı Sentezi isimli kitabını bu borcuna karşılık yayınevine teslim eder. 62 yaşında vefat eden Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nun yazarı, son dönemini şöyle özetler: “Kitaplarımı basıp da büyük paralar kazanmamış, beni yazı kadrosuna alıp da muazzam servetler yığmamış editör, gazete sahibi zor gösterilir. Fakat benim gayret payımın mükâfatı, yarım asır süren uzun bir mahrumluk, hastalık ve işkence hayatından başka bir şey olmamıştır.”

TANPINAR’IN GÜNLÜĞÜ’NDEN: HASTALIĞIMDAN ZİYADE
PARASIZLIKLA MEŞGULÜM
Türk Edebiyatı’na Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi eşsiz eserler kazandıran Ahmet Hamdi Tanpınar da son yıllarında hem sağlık hem de maddî sorunlarla boğuştu. 1962 yılında 61 yaşındayken geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrılan Beş Şehir’in yazarı, içinde bulunduğu sıkıntıları günlüğüne şu şekilde kaydetmiş: “26 Teşrin-i Sani (Kasım) 1958. Bugün karaciğer muayenesi için hastaneye gidiyorum. İçimde her şey alt üst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var. Şu anda yalnız borçla ve atıfetle yaşıyorum ve borç beni çıldırtacak. Kurtulmak için her teşebbüsüm yeni borca sebep oluyor. Yahut da bir yığın edebi proje (…) parasızlığın mutlak ve şaşmaz tecellileri ve komplikasyonları. Abdülhâk Şinasi’den borç para alıyorum. Kemal’den para bulamıyorum.”

TOLSTOY KENDİ ELBİSESİNİ DİKTİ
Tolstoy ise yoksulluğu kendi arzusuyla tercih edenlerden. Zengin bir ailenin çocuğu olarak doğan Lev Nikolayeviç Tolstoy, öğreniminin ardından köyü Yasnaya-Polyana’ya dönerek yoksul köylüler arasına katıldı. Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Sahip olduğu toprakların hepsini dağıttı, kıymetli mallarını elden çıkarttı; eserlerinin telif haklarından vazgeçti. Köylüler gibi yaşamaya başladı. Kalın kumaştan yapılmış kaba elbiseler giydi; ayakkabılarını kendi eliyle dikti. Anna Karenina’yı ve Savaş ve Barış’ı yazan el, odasının tozlarını süpürüyor, elbiselerini dikiyordu. Tolstoy, bütün arazilerini satınca sefalete düştü. Bu trajedide mutsuz geçen evliliğinin payı da büyüktü.

MEHMET ÂKİF ERSOY ANKARA SOĞUĞUNDA PALTOSUZ DOLAŞTI
İstiklâl Marşı’nın yazarı Mehmet Âkif Ersoy da son yıllarını ıztırap içinde geçirdi. Dostu Abbas Halim Paşa’nın dâveti üzerine kışı geçirmek için Mısır’a gitti. Daha doğrusu gitmek zorunda kaldı. Maaşsızdı, işsizdi. Ancak onu esas üzense polis takibi altında olmasıydı. Takriri Sükûn’un çıktığı, İstiklâl Mahkemeleri’nin yoğun mesai yaptığı 1920’li yılları Mısır’da geçirmek zorunda kaldı. Bin bir güçlükle çıkardığı Sebil’ür-Reşad dergisi kapatıldı. Mısır’da ciddî maddî sıkıntı içerisindeydi. Durumuna üzülüp, yiyecek ve ev eşyası getirmesinler diye oturduğu adresi değiştirdi. Hastalanınca Lübnan, Antakya üzerinden Türkiye’ye giriş yaptı. Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etti. Cenazesine resmî protokol katılmadı. Mezarı iki yıl sonra üniversiteli gençlerce yapıldı. Siyasî atmosfer dolayısıyla Safahat’ın basımı ise 1943 yılına kadar yapılamadı. Ersoy, yazdığı İstiklâl Marşı’nın Meclis’te okunup ayakta dinlenmesinin ardından 12 Mart 1921’de millî marş olarak kabul edilmesi dolayısıyla ödül olarak kendisine verilen 500 lirayı Hilâl-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde cepheye elbise diken Dar’ül Mesai vakfına bağışlamıştı. Safahat yazarının İstiklâl Marşı’nı yazdığı dönemde sırtında paltosunun olmadığı, Taceddin Dergâhı’ndan Meclis’e paltosuz yaya olarak gittiği söylenir. Âkif, çok sevdiği milletine İstiklâl Marşı ve Çanakkale Destanı gibi kıymetli eserlerini; yakınlarına ise dürüst ve onurlu bir şahsiyet bıraktı. 

Okunma Sayısı: 638
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı

    En Çok Okunanlar