Osmanlı ordusuna nihaî zaferi kazandıran II. Kosova Meydan Muharebesi 17 Ekim 1448’de başladı.
Zaferden sonra, bölgedeki kavimlerin hemen tamamı kademeli şekilde Osmanlı hakimiyeti altına girmekle beraber, Sırp, Bulgar, Yunan ve Macarlar İslâmiyeti kabule hiç yanaşmadılar. Aynı şekilde, Osmanlı da onlara herhangi bir dayatmada bulunmayarak, yaklaşık dört asır boyunca Rumeli ve Balkanları sulh ve selâmet ile idare etti.
*
O zamanki tarihin genel seyrine bakacak olursak, kısaca şu tabloyu görmemiz mümkün: Birinci Kosova Savaşı, Osmanlı İslâm ordusu ile Balkan ittifakına dahil olan Slav Haçlı kuvvetleri arasında yaşandı. Kaynaklarda farklı tarihler nakledilmekle baraber, en kuvvetli rivâyete göre, bu savaş 27 Ağustos 1389’da vuku bulmuştur. Rivâyetlerde, ayrıca Sultan Murad–ı Hüdâvendigârın da aynı gün itibariyle şehit düştüğü bildiriliyor.
Bu tarihten kısa bir süre önce Osmanlı ile harbe tutuşan Bulgar Krallığı ortadan kaldırılmış ve Mora Yarımadası büyük ölçüde fethedilmişti.
Buna rağmen, Balkan ittifakı kırılıp dağılmamış, aksine bu coğrafyadaki kavimleri (bilhassa sınır komşusu olan Macarları) Osmanlıya karşı daha fazla teyakkuza sevk etmişti.
*
Balkan ittifakının başını Sırplar çekiyordu. Sırplar, aynı Slav ırkından olan Bulgar, Boşnak, Arnavut, hatta bir kısım Leh, Ulah ve Macar askerlerini de yanlarına alarak savaş naraları atmaya başlamışlardı.
Balkan ittifakının asker sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Osmanlı kuvvetlerinin ise, Karamanoğulları dışındaki Garbî Anadolu Beyliklerinin de yardımıyla ancak 40–50 bini buluyor. (*)
İşte, 1389 yılı Ağustos ayında Balkan tarihinin belki de en çetin savaşı bu iki karma kuvvetlerin arasında yaşandı. Neticede, Sırpların başını çektiği Balkan ittifakı kesin bir mağlûbiyete uğradı.
*
Zaferin kesinlik kazanılmasından sonra harp meydanını teftiş eden Sultan I. Murad (Murad–ı Hüdâvendigâr, Gazi Hünkar, 3. Padişah) ölen binlerce Slav askeri arasında “ak saçlı” bir tek kişiyi bulamadığını, hepsinin de bıyığı henüz yeni terlemiş gencecik askerler olduğunu hayıflanarak söyler.
O esnada yanında bulunan vezirlerden biri de, Sultana dönerek şu izahatta bulunur: “Hünkârım, şayet aralarında ak saçlı adam bulunsaydı, başlarına bu felâket hiç gelir miydi?”
Yine, aynı teftiş esnasında Sırp esirlerden Miloş ismindeki bir şövalye, Müslüman olmak ve padişahın ayağına kapanmak isteğinde bulunuyor. İsteği kabul ediliyor. Ancak, yanında sakladığı ucu zehirli hançeri ânî bir hareketle çıkarıp Sultan Murad’ın kalbine saplıyor ve Hüdâvendigârı orada şehid ediyor.
*
II. Kosova Savaşı, 1448 yılı 17 Ekim’inde başladı ve üç gün boyunca devam etti.
Macar kuvvetleriyle muharebe eden Osmanlı ordularının başında, Sultan II. Murad Han (Sultan Fatih’in babası) bulunuyordu.
Ortalığın adeta cehenneme döndüğü Kosova Meydanında, bu kez nihaî zafer kazanıldı. Bu zaferle birlikte, Macaristan da Osmanlı’ya boyun eğmek zorunda kaldı.
Her ikisi de zaferle neticelenen Kosova Savaşının en mühim neticelerinden biri, Balkan ve Rumeli coğrafyasında yaşayan bazı milletlerin Müslümanlarla tanışması ve İslâm diniyle müşerref olmasıdır. İslâmiyeti kabul edenlerin başında Boşnaklar gelir. Sonra da Arnavutlar, Pomaklar ve diğerleri.
Kosova’daki karşılaşmalar, aynı zamanda farklı ırk ve dinlere mensup fert ve toplulukların yakından tanışmasını netice verdi. Bu karşılaşma ve tanışmadan önceki durum şudur: Bulgar, Macar ve Sırplar Hıristiyan Ortodoks, Hırvatlar Katolik, Boşnaklar ise Bogomil’dir.
Bogomillerde teslis akidesi yoktur. Onlar tek Allah inancına sahiptir. Hz. İsa’yı (as) da Allah’ın resûlü olarak kabul ederler. Buna göre, Bogomiller hakiki mânâda İsevî olup “Hıristiyan muvahhidler” olarak addediliyor. Muvahhid, Tevhid ehli demektir.
……………………….
(*) İ.H.Danişmend; Osmanlı Tarihi Kronolojisi–I/78)