Yakın çevremizdeki bazı inanların, zamanla kimyalarının değiştiğini hemen herkes biliyor, görüyor veya bir şekilde hissedip fark ediyor...
Sıradan insanlar gibi politikacıların, hatta içinde bulundukları siyasî atmosferin de havası, zaman içinde kimyası değişebiliyor.
Bu acip kimyevî değişim, bazen yavaş, bazen de hızlı oluyor.
Son zamanlarda, böylesi bir değişim-dönüşüm öylesine hızlandı ki, pekçok kimsenin başı dönmeye, gözü kararmaya başladı.
Meselâ, muhtelif platformlarda karşılaştığımız veya muhatap olduğumuz birçok kimseden şu tarz sözler duymaya başladık:
- Yâhû, şu Devlet Bahçeli, nasıl oldu da bu kadar Erdoğanlaştı? Ne oldu da, Binali Beyi bile sollamaya başladı? Hayret etmemek elde değil...
- Yâhû Allah aşkında, bizim Reis, neler oldu da bu kadar “Atatürkçü” kesiliverdi? Öyle ki, yılların Kemalistlerini bile geride bırakmaya başladı?
- Şu kendilerine “Muhafazakâr Demokrat” diyen iktidar partisinin teşkilâtları, ne oldu da CHP’yi bile sollayacak derecede “Anıtkabir ziyaretleri”ni organize etmeye koyuldu?
- Yâhû, bu siyasetçiler eskiden böyle değildi. Çok değiştiler, birader. İnanın bir kısmını neredeyse tanıyamaz hale geldik. İnsan nasıl bu kadar değişir; hayret doğrusu...
* * *
Aslında, cevap gayet basit: Fertler, zamanla nasıl değişip başkalaşıyorsa, zerrâtı fertlerden müteşekkil olan hükûmet ve siyaset âleminin de değişip başkalaşması pekâlâ mümkün.
Özellikle Türkiye’deki siyasilerde değişimi hızlandıran en önemli faktörlerin başında Kemalizm, yani Atatürkçülük gelir.
Dolayısıyla, siyasiler, bu cereyan ile ne derece bir yakınlık içine girerse, o nisbette kimyevî bir değişime uğrayacağı söylenebilir.
Şimdiki durum, bunun bâriz bir göstergesi mahiyetinde. Onun için “Allah kurtarsın” demeli...
GÜNÜN TARİHİ 15 KASIM 1920
Şeyh Sünûsî’den Üstad Bediüzzaman’a
Millî Mücadele döneminde (1918-23) üstün gayret gösteren âlimlerden Üstad Bediüzzaman ile Şeyh Sünûsî arasında önemli bazı benzerlikler var.
İkisi de, bizzat M. Kemal tarafından Ankara’da yeni teşkil edilen Millet Meclisi’ne dâvet edildi: Şeyh Sünûsî, bu dâvete 15 Kasım 1920’de icabet etti. Üstad Bediüzzaman ise, ısrarlı dâvetlere rağmen, o tarihten yaklaşık iki yıl sonra (Kasım 1922) Ankara’ya gitmeyi tercih etti.
Her iki mübarek zât için de Meclis’te “Hoşâmedî” yapıldı ve Meclis Kürsüsünden duâ etmeleri istendi.
Millî Mücadele saflarında cihad eden Şeyh Sünûsî, aynı zamanda “Umumî Vaizlik” ile tavzif edilmişti. Bu görevi, Yunan mağlubiyetinin tescil edildiği Eylül 1922’ye kadar sürdürdü; ardından, vatanı olan Libya’ya geri döndü.
Onun gidişinin hemen ardından, Ankara’yı teşrif eden Üstad Bediüzzaman’a da aynı “Umumî Vaizlik” görevi tevcih edildi. Fakat, zafer sonrasında büsbütün değiştiğini gördüğü M. Kemal ile birlikte çalışmak istemediği için, yeni Başkent’ten ayrılarak uzun yıllar kaldığı Van’a doğru hareket etti.
* * *
Türkiye’ye geldikten sonra bir müddet Konya'da ikamet eden Kuzey Afrika'daki "Senûsîye Tarikatı"nın lideri Libya'lı Şeyh Ahmed Sünûsi (1873-1933), 15 Kasım 1920’de geldiği Ankara'daki hükûmet erkânı tarafından büyük bir ihtiramla karşılanmasına ve onun şerefine özel toplantılar düzenlenmesine rağmen, baştaki adamların din noktasındaki tutumlarını beğenmeyerek ülkesine döndü.
Aynı zamanda, 1911’de istilâcı İtalyanlara karşı mücadele ettiği için “Trablusgarb gazisi” de olan Şeyh Sünûsî, o tarihte Libya’daki Osmanlı askerlerini vargücüyle himayeye çalışmış hamiyetperver bir şahsiyet olarak bilinir.
@salihoglulatif:
1-Bîçare gençlerin âcil sorunlarına çare bulmayı,
2-Zihinlerini kurcalayan hayatî suâllere cevap vermeyi,
Kasten ve bilerek erteleyen, öteleyen, iteleyen, geleceğe bırakanlar, adeta ihanet derecesinde hata ediyor, kötülük yapıyor, günah işliyor demektir.