"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yüzleşme ve helâlleşme

M. Latif SALİHOĞLU
29 Kasım 2022, Salı
Hem yakın tarihimizle yüzleşmeli, hem de millet olarak birbirimizle helâlleşme cihetine gitmeliyiz. Tıpkı, diğer medenî milletler gibi.

Esasen, başka türlü rahat etmemiz, huzur bulmamız pek mümkün görünmüyor. Zira, tarihimizden kopmak imkânsız olduğu gibi, toplum olarak bir arada ve iç içe yaşamaya da mecburuz. O halde, hem tarihimizi olduğu gibi ve engelsiz bir şekilde bilmeye, öğrenmeye çalışmak, hem de aynı ülke toprakları üzerinde uyumlu bir halde yaşamayı başarmak durumundayız.

*

Bu meselede, önümüzde aşılması gereken ciddi bir engel söz konusu. O da, yakın tarihimizin bir kapalı kutusu gibi görünen İstiklâl Mahkemelerinin bilgileri, belgeleri, kayıtları, mantığı ve mahiyetidir.

İşte, bütün bunların açıklığa kavuşturulması ve bilhassa şu suallerin cevap bulması lâzım:

BİR: İstiklâl Mahkemeleri, 1920’li yılların başında ne maksatla kuruldu ve özellikle 1924’ten itibaren ne maksatla çalıştırıldı?

İKİ: İstiklâl Mahkemeleri, zamanla neden İnkılâp Mahkemeleri şekline dönüştürüldü?

ÜÇ: İnkılâplara muhalefet ediyor diye, İstiklâl Mahkemesine sevk edilen insanlarımızın sayısı ne kadardır? Kaç kişi idam edildi, kaç kişi türlü cezalara çarptırıldı?

DÖRT: İstiklâl Mahkemeleriyle ilgili istatistik bilgileri neden gizli tutuluyor? Bunun ne gibi sakıncaları var?

BEŞ: İstiklâl Mahkemelerinin bilgi ve belgeleri, niçin diğerlerinden ayrı tutuluyor? Neden diğerleri gibi aynı kolaylık içinde o mahkemelerin bilgi ve belgelere ulaşılamıyor? Bu işi zorlaştırmanın sebebi nedir?

*

Yukarıdakilere benzer türden maddeleri daha da çoğaltmak mümkün. Ama, bu meselede henüz bir yüzleşme cihetine gidilmediği için, nümune için şimdilik bu kadarı yeterli. 

Bu hususta, yahi İstiklâl Mahkemelerinin seyri, bilançosu ve mahiyeti hakkında bir açıklık, bir yüzleşme olursa şayet, eminiz ki toplum katmanları arasındaki helâlleşmeye de kapı açılmış olur. Çokça önemsediğimiz her iki konuda da hayırlı gelişmelerin olmasını hem ümit, hem de temenni ediyoruz.

GÜNÜN TARİHİ   29 Kasım 1846

Hammamizâde Dede Efendi

Aradan asırlar geçtiği halde unutulmayan ve besteleri günümüzde de yankılanmaya devam eden Hammamizâde lâkaplı İsmail Dede Efendi, 29 Kasım 1846’da Mekke civarındaki Minâ’da vefât etti.

1778 yılı başlarında İstanbul’da doğan Hammamizâde, küçüklüğünden beri musıkiye olan merakı ve elbette sesinin güzelliği sebebiyle, kendisine ayrıca “ilâhicibaşı” lâkabı da verilmiş idi.

Hammamizâde Dede Efendi’nin tâ günümüze kadar varlığını koruyan ve musıkişinâslar tarafından zevkle terennüm edilen birçok eseri var. Bir kısmının isimleri şöyledir: Yine bir gülnihâl. Ağlatırlar güldürürler. Ey gonca dehen. Gel derim, gelmez yanıma. Görsem seni doyunca. Yine neş’e-yi muhabbet…

Güftesi Abdülehad Nuri’ye ait olan Hammamizâde’nin bir bestesi:

Habîbullah cihâne cân değil mi?

Vücûdu âleme sultan değil mi?

Cihâne bâis oldu çünkü Nûru;

Cemâli cümlede tabân değil mi?

 

Nebîler serveri şâh-ı resûldür

Gülistân-ı visâl içinde güldür

Cenabı bize hâdi-i sünbüldür

Beyânı Âyetü’l-Kur’an değil mi?

Okunma Sayısı: 1651
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı