"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zemin kayması...

M. Latif SALİHOĞLU
01 Mayıs 2019, Çarşamba
Başta İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirler olmak üzere, ülkenin birçok yerinde zemin kaymaları yaşanıyor.

Söz konusu zemin kaymaları, sadece fizikî-coğrafî anlamda değil, eşzamanlı olarak siyasî-içtimaî sahada da kendini gösteriyor.

* * *

Muhtelif noktalarda yaşanan şimdiki kaymalar, çok bâriz şekilde görünüyor.

Yollar çatlıyor. Koca koca binalar çatırdıyor. Bir kısmı yıkılıp yer ile yeksân oluyor. Ne yazık ki, zaman zaman ciddi seviyede can ve mal kayıpları da yaşanıyor. Üstelik, bunların çoğunu tam bir çaresizlik içinde seyrediyoruz. Aymazlık had safhada olduğu için, mesuliyeti üstüne alan da yok.

Hemen her muhitte binaların eni, boyu, derinliği, yüksekliği, temel kazısı, sağlamlık ölçüsü farklı farklıdır. Söz konusu farklar, bazı yerlerde uçurum kadar çeşitlilik gösterir.

Netice itibariyle, büyük şehirlerin zeminini bozarak ekolojik ve morfolojik yapısını dumura uğratan “bozuk kentleşme” hali, ikliminin ve hava şartlarının dahi bozulmasına sebebiyet vermiş durumda.

Bu dehşet verici bozulmanın âlâsı, maalesef dindar görünümlü iktidarlar ve belediye yönetimleri zamanında yaşandı.

* * *

Maddî havanın bozulması, siyasî ve sosyal ağırlıklı bir “manevî hava”nın bozulmasını da beraberinde getirdi. Yahut, bu iki bozulma hadisesi birbirini tetikleyip besledi.

Sonunda ise, her ikisinde de kayma emareleri görülmeye başlandı. Üstelik, yer yer gayet riskli ve tehlikeli bir halde...

Kastamonu Lâhikası’ndaki bir mektupta, maddî havanın bozulması ile mânevî havanın bozulması arasında, pek mânidar bir münasebet bağı kurularak anlatılıyor. (Age: 97)

Her iki havanın da bozulmasıyla yaşanan sıkıntıların şiddeti nazara verilirken, bütün bunların işlenen azim hata ve günahların bir neticesi olduğu ayrıca ihtar ediliyor.

O sıkıntıların azabından kurtulmanın bir yolu olarak da, imân ve ahlâk dairesinde sebatkârâne bir şekilde hizmetine devam etmekle beraber, ayrıca sabır ve şükre dair şu tavsiyede bulunuluyor: “O sıkıntıda, o meşakkatteki ziyade sevabı ve makbuliyeti düşünüp, sabır içinde mesrûrâne şükretmek gerektir.”

Evet, dikkatli bir nazarla bakıldığında görülüyor ki, hem maddî, hem mânevî zeminlerde ciddî kaymalar söz konusu. Âlemde tesadüfe yer olmadığından, bunların birbiriyle irtibatlı olduğuna kanaat getirmek mümkün.

Buna rağmen, olup bitenler karşısında ağlayıp sızlayarak ümitsizliğe düşmek, yahut çaresizliğe teslim olmak yok. Mutlaka ki, yapılacak ve yapılması gereken şeyler var. Meselâ ne gibi?

Bunun için de, şimdilik şöyle bir özetleme yapalım: Olup bitenlerden iyi bir ders çıkarmak. Yapılan hataları bihakkın görmek. Hatada ısrar etmemek. İşlenen günahlardan nedâmetle tövbe etmek. Yaşanan sıkıntı ve musîbetleri “hataların cezası, mükâfatın mukaddimesi” olarak anlamak. Buna karşı, sebeplere teşebbüsle bundan sonrası için ciddî tedbirler almak. Başa gelen ve gelecekler için de “sabır içinde” şükre devam etmek.

***

GÜNÜN TARİHİ: 01 Mayıs 1966

Öktem’in cenazesi 

Yargıtay Başkanı olan İmran Öktem, 1 Mayıs 1969'da öldü. İsmet Paşa’nın da katıldığı cenaze merasimi hayli elektrikli geçti.

Öktem, 1966’daki ad­lî yı­lın a­çı­lı­şında Said Nursî’yi suç­lamış, 1968’de da­ha i­le­ri gi­de­rek “Tan­rı­yı in­san­lar ya­rat­tı” di­ye­cek ka­dar öl­çü­süz lâf­lar etmişti. İnfialin mühim sebebi buydu.

Öktem’in tabutu, Ankara Maltepe Camii’ne götürülürken, ortam iyice gerilmeye başladı. Cami cemaatinden hiç kimse gelip cenaze namazına katılmıyor. Dahası, hüviyeti mâlûm o şahıs için bir dinî merasim yapılsın istemiyor.

Cemaat gibi imamlar da aynı durumdaydı. Nitekim, imamlardan hiçbiri onun cenaze namazını kıldırmak istemedi. Bunun üzerine, çevreden uyduruk bir imam bulundu; fakat, yine de elektrikli didişmenin önüne geçilemedi.

Netice itibarıyla, İmran Öktem için huzur ve huşû içinde bir dinî merasim yapılamadan, cenazesi götürülüp defnedilmiş oldu.

Okunma Sayısı: 2370
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Abdullah Tunç

    1.5.2019 08:36:30

    Evet,maddi ve manevi zeminlerde kay malar var ve devam ediyor.En tehlike li kaymalar;manevi zeminlerdeki kay malardır.Buradaki manevi sarsıntılar yıkılış,çökülüş ve tahribatlardır." Şeri at aleme gelmiş ki istibdadı ve zalima ne tahakkümü kaldırsın" hükmü net olarak ortada iken,istibdada ve zalima ne tahakküme karşı lakayıt kalmak,u mursamamak,hatta daha ilerisi destek lemek,alkışlamak,methetmek,dua et mek,şeriata zıt bir tutum ve tavır değil midir?O zülme ve istibdada ortak ol mak demek değilmidir? İçinde bulun duğumuz maddi ve manevi sıkıntıların bir sebebi bu değil midir? Bunun çare si,yazının sonunda belirtildiği gibi,hata da ısrar etmemek,tövbe etmek ve sa bırla mukabele etmek,kaderin hükmü nü beklemektir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı