Cezaevlerinde bebeklerin, çocukların, sağlıksız şartlarda bebeklerini büyütmeye çalışan masum annelerin, beli bükülmüş ihtiyarların bulunması toplumun kanayan bir yarası.
Gündemden düşürmek, unutulmaya terk etmek durumu değiştirmiyor maalesef. Unutmamak, unutturmamak gerekiyor.
Acaba; acıları dindirip, adaleti sağlamakla vazifeli olanlar kanayan bu yarayı sarmak için neler yapıyor?
Adil hukukçuları tenzih ederiz. Siyasi otoritenin emrine giren bir yargı mensubu, sağlıklı karar verebilir mi? ‘Bebek ve yaşlılar içeride, katil ve hırsızlar dışarıda’ olacak şekilde yapılan infaz düzenlemesi topluma huzur getirebilir mi? Suç ve suçlu oranını azaltır mı?
“HUZUR-U İLÂHÎDE SORULDUĞU ZAMAN...”
İlginç hadiseler yaşıyoruz. Acayip zamanlardan geçiyoruz. İbre adalet ve zulüm sarkacında, iman ve küfür arasında gidip geliyor. İnanıyoruz ki; Allah (cc) adildir, adil olanı sever.
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim-42).
Hesap gününde, “diri diri hayatın bataklıklarına ve toprağa gömülen savunmasız bebelere, özellikle zavallı kız çocuklarına huzur-u ilâhîde sorulduğu zaman” (Tekvîr-8) sorumlular ne cevap verecekler?
ADALET GÜNEŞ GİBİDİR...
Adalet ayrım gözetmeksizin her rengi kuşatır, kucaklar. Hukuk nezdinde herkes eşittir. Temel hak ve hürriyetlerden istifade etmek için insan olmak kafidir.
Demokratik toplumlarda; adalet, hürriyet ve meşveret insanların duygu ve düşüncelerini ifade etmesine, kabiliyetlerinin gelişmesine fırsat verir. İnsana, insan muamelesi yapar ve her insana kendisini değerli hissettirir.
İstibdat ise; ferdin bütün duygu ve düşüncelerini bastırır, düşünmediğini söylemeye, içinden gelmeyen şeyleri yapmaya mecbur eder.
İSTİBDAT AHLAKSIZLAŞTIRIR
Kabiliyet ve şahsiyetini mahvederek onu ikiyüzlü, riyakâr, yardakçı yapar. Güçlüye karşı yaranmaya, güçsüze karşı aslan kesilip onu ezmeye sevk ederek ahlaksızlaştırır.
Bütün otoriter siyasi iktidarlar sadece siyasi gücü değil, zihinleri de tekeline almak isterler. ‘Düşüncenin üstesinden gelemeyince, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.’ Düşünürleri, gazetecileri, yazarları susturur.
Bunun neticesi ise; korkunun yaygınlaşması, fikrin cılızlaşması, zulmün artması, fertlerin yozlaşıp ahlaksızlaşmasıdır.
ADALETTEN VAZGEÇİLMEZ
Adalet duygusu insanî, imanî ve herkesin muhtaç olduğu bir değerdir. ‘Zulüm bana değmiyorsa bin yaşasın’ denilmez.
Her şeyde olduğu gibi, adalet de suistimal edilebilir. Yanlış uygulanıyor diye, adaletten vazgeçmek mümkün değildir.
Adaletin tecellisi için mücadele edenler, bedel ödeyenler olduğu gibi; adalet tecelli edecek diye ödü kopanlar da var. Mücadele kıyamete kadar devam edecek.
MAZLUMUN YANINDA, ZALİMİN KARŞISINDA
Ne mutlu o insana ki; hakkını hukukunu bilir, haddinden tecavüz etmez.
Kimseye zulmetmez, kimsenin kendisine zulmetmesine izin vermez ve kimden ve nereden gelirse gelsin haksızlığın karşısında olur.
Dinine, milliyetine, cinsiyetine bakmaksızın, kimliğini sormaksızın mağdur ve mazlumun yanında yer alır.
(Düzeltme ve özür: Geçen haftaki yazımızda Şair Nabi'ye ait beyit, sehven Baki'ye ait diye yazılmış. Okuyucularımızdan özür diler, tavzih için Mahmut Kaplan hocamıza teşekkür ederiz.)