1943 yılında Bediüzzaman ve talebeleri Denizli hapsinden çıkarlar. Talebelerden Şevket Kahraman, Denizli’den Nazilli’ye gider ve Büyük Cami’ye yakın bir yerde kalır.
Kısa zaman sonra halk arasında “Bu zat Bediüzzaman’ın talebesidir ve birlikte hapis yatmışlar.” diye söylenir. Şevket Kahraman, sonraki günler evinde dersler yapmaya başlayınca ziyaretçileri gelir gidermiş. Bir gün Hacı Mustafa Öztürk ziyaretine gider ve sohbetine katılır. Sohbet hoşuna gidince ona “Ben de sizin tarikata girmek istiyorum.” der. Şevket Kahraman, “Biz tarikatçı değiliz. Biz hakikatçıyız. Ben sana bizim tesbihatı vereyim, bu dua Peygamberimizin sünnetidir. Onu oku!” der. Hacı Mustafa Öztürk tesbihatı alır. “Bu, az!” der. Şevket Kahraman, “Bu, sana hem dünyada, hem de ahirette yeter.” der. Böylece Hacı Mustafa Öztürk bu vesile ile ilk defa Risale-i Nurları bir Nazillili olarak tanımış olur. Risaleleri sindire sindire okumaya başlar. Bu şevk ve heyecanlar Bediüzzamanı görme isteği had safhaya ulaşır. Mustafa Öztürk’e ömrü boyunca üç defa Bediüzzaman’ı ziyaret etmek nasip olur.
Mustafa Öztürk, bir gün işi gereği Ankara’ya gittiğinde Bediüzzaman’ın çok eski dostlarından eski alay müftülerinden Osman Nuri Efendi ile tanışır. Osman Nuri Efendi sohbetinde, “Siz Üstad’ın makamını bilmezsiniz. Bediüzzaman’da dört makam vardır. Hem Gavs-ı Azam’dır. Hem Kutb-ı Azam, hem Ferd-i Azam, hem de Mehdi-i Azam’dır.” der. Hacı Mustafa, sohbet sonrası “Bediüzzaman’ı ziyarete gideceğim.” deyince Osman Nuri Efendi, “Ben sana bal vereyim, Üstada götür. Kimseden almaz, ama benden alır.” der. Hacı Mustafa yola düşer ve Bediüzzaman’ın yanına gider, Osman Nuri’nin selamını söyler ve hediyeyi verir. Bediüzzaman, “Sana Külliyatı veriyorum, para verme!” der. Mustafa Öztürk, “Benim param var Üstadım!” demesine rağmen Bediüzzaman katiyen almadı ve bir bohça kitap verdi. Hacı Mustafa otobüsle Nazilli’ye dönerken kitapları otobüsün rafına koydu, kravatlı birisi Risaleleri görünce “Ne bunlar?” diye sordu. “Risale-i Nur” dedi. “Siz azsınız, onları pek okuyan yok!” deyince, Hacı Mustafa, “Güneş kaç tane? Bir tane ama bak dünyayı aydınlatıyor.” dedi. Kısa bir sohbetten sonra adamı ikna eder ve ona bir risale hediye eder.
Hacı Mustafa malıyla ve canıyla hizmetlerine devam ederken 1955 yılında Türkiye’de ilk defa Nazilli’de camcı Ahmet’in dükkânının üstünde bir dershane açar. Bediüzzaman da Nazilli’ye bir mektup gönderir. Mektubunda “İlk defa dershane açmak size nasip oldu. Tebrik ediyorum.” diye yazar. Mustafa Öztürk bu mektubu yıllarca şerefle taşır. 1960’ tan sonraki yıllarda Zübeyir Gündüzalp bir nur talebesine “Mustafa Efendiyi sık ziyaret edin. O gelemezse bile, siz yanına gidin, mutlaka arayın onu” diye söyler. Talebe “Niye ağabey bu kadar çok tembihliyorsunuz?” diye sorunca “Kardeşim, çünkü Mustafa Efendi böyle bir zamanda Üstada sahip çıkmıştır. Hatta Üstat Ankara’ya gittiğinde, kaldığı evin kirasını göndermiştir.” der. 1960 ihtilalinden sonra nur talebelerine takip ve baskı artınca Hacı Mustafa Bayram Yüksel’i üç ay saklamış, koruyup kollamıştır.
Kaynak:
Ömer ÖZCAN, Ağabeyler Anlatıyor-2