Her yazının bir amacı vardır. Bu amaç, bilgilendirme, eleştirme, bir soruyu cevaplama ya da bir düşünceyi savunma şeklinde olabilir. Ancak, yazının amacına ulaşabilmesi için öncelikle hedef kitlesinin doğru anlaşılması gerekir.
Hedef kitle, yazının üslubunu, içeriğini ve anlatım tarzını doğrudan etkiler. Eğer hedef kitle göz ardı edilirse, yazının etkisi ya tesadüflere kalır ya da kaybolur.
Örneğin, İngilizce yazılan bir doktora tezi, Moğolistan’a özgü bir konuyu Batılı akademik camiaya anlatmayı hedefliyorsa, Moğol kültürüne ait kavramları detaylıca açıklamadan, sadece Moğol bir okuyucuya hitap eder gibi yazarsa, amacına ulaşamayacaktır.
Benzer şekilde, bir hukukçu, gazete köşesinde yazdığı yazıda mahkeme kararlarının etkilerini anlatırken, hukukî terimleri ve içtihatları yeterince açıklamazsa, hukukçu olmayan okuyucularına ulaşamayacaktır.
Ya da Risale-i Nur’u yıllarca okuyup, Bediüzzaman Said Nursî’nin fikir dünyasını derinden anlamış bir yazar, bu konuda hiç bilgisi olmayan bir okuyucuya hitap ederken, son derece açıklayıcı bir üslup kullanmalıdır.
Bu örnekler, hedef kitlenin önemini ortaya koyuyor. Peki, yazarlar olarak hedef kitlemizi nasıl belirlemeli ve yazılarımızı nasıl şekillendirmeliyiz?
Teknolojide yeni bir çağa giriyoruz. Çoğu yapay zekâ platformu artık ücretsiz kullanıma açıldı. Bu, birçok şirket ve devlet için yeni fırsatlar ve zorluklar demek. Her teknolojik gelişmede olduğu gibi, yapay zekânın da olumlu ve olumsuz yönleri var.
Ancak kesin olan şu: “Bilgi erişimi” teknolojisi köklü bir değişim geçiriyor.
Yapay zekâ platformları, doğru komutlar verildiğinde, internetin derinliklerindeki bilgilere Google’ın ulaşamayacağı bir hızla erişebiliyor.
Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin köklü gazetelerinin birinde 26 yıl önce yazmış, uzun zamandır başka bir gazetede yazarlık yapan bir yazarın belirli bir konuda yazdığı makaleye saniyeler içinde ulaştık. Bu yazının varlığından haberimiz bile yoktu. Yapay zekâ olmasaydı zaman kaybı korkusuyla o kaynağa erişebilir miydik bilmiyorum. Ayrıca, yapay zekâ bir ek komutla bu makaleyi saniyeler içinde İngilizceye çevirdi. 1999 yılında bu yazıyı kaleme alan yazar, o günlerde böyle bir teknolojinin varlığını hayal bile edemezdi.
Yapay zekâ ile geliştirilen birçok program, zamanla hayatımızın her alanına girecek. Özellikle akademik amaçlara hizmet eden yapay zekâ uygulamaları şimdiden kendini göstermeye başladı. Uzun yıllardır farklı ülkelerden gazetelerin arşivlerini bir araya getiren ve paylaşan siteler var, ancak yapay zekâ sayesinde “arama” işlevleri büyük bir sıçrama yapacak. Anahtar kelimelerle yapılan aramalar, isabetli sonuçlara çok daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak.
Bu durum, gazetemizi tanımayan, hatta bazen Türkçe bilmeyen insanların bile yazılarımıza erişebileceği anlamına geliyor (örneklerini yaşadık). Bu erişim, bazen bir araştırma sırasında, bazen de tamamen tesadüfen gerçekleşecek. Yazarlar olarak bu gelişmelere adapte olabilmek gerekir. Üslubumuz, sadece çevremizdeki okuyucuları değil, çok daha geniş bir kitleyi hedef almalı. Gazete yazarları olsak bile, akademik üslubun bazı özelliklerini benimsemeliyiz. Teknolojiler sayesinde kültürel, ideolojik ve coğrafî bariyerler eskiden oldukları kadar katı değiller. Yazılarda tam tarafsızlık mümkün değildir, ancak övgü ve yergilerde ölçüyü kaçırmamalıyız. Özellikle dünyayı ilgilendiren konularda keskin, incitici ve farklı görüşleri aşağılayıcı ifadelerden kaçınmalıyız.
Başa dönecek olursak, hedef kitlemizi ve amacımızı doğru anlamalı, üslup ve içerik dengesini iyi kurmalıyız. Amacımız, Yeni Asya’nın çizgisini ve güncele dair işaretlerini sadece kendi çevremize değil, daha geniş kitlelere ulaştırmaksa, hedef kitlemiz de “bize aşina olmayanlar” da olmalıdır.
Fikirlerin kitlelerle kalıcı şekilde buluşması, ancak doğru üslup ve anlatımla mümkündür.