İşte gel, bak. Bu muhteşem şimendiferler, tayyareler, teçhizatlar, depolar, sergiler, icraatlar gösteriyorlar ki, perde arkasında pek muhteşem bir saltanat vardır; (HÂŞİYE) hükmediyor. Böyle bir saltanat, kendisine lâyık bir raiyet ister. Hâlbuki görüyorsun, bütün raiyet bu misafirhanede toplanmışlar; misafirhane ise, her gün dolar boşanır. Hem bütün raiyet, manevra için bu meydan-ı imtihanda bulunuyorlar; meydan ise, her saat tebdil ediliyor. Hem bütün raiyet, padişahın kıymettar ihsanatının numunelerini ve harika sanatlarının antikalarını sergilerde temaşa etmek için şu teşhirgâhta birkaç dakika durup seyrediyorlar. Meşher ise, her dakika tahavvül ediyor; giden gelmez, gelen gider.
İşte bu hâl, şu vaziyet kat’î gösteriyor ki, şu misafirhane ve şu meydan ve şu meşherlerin arkasında daimî saraylar, müstemir meskenler, şu numunelerin ve suretlerin halis ve yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hazineler vardır.
Demek burada çabalamak onlar içindir. Şurada çalıştırır, orada ücret verir. Herkesin, istidadına göre, orada bir saadeti var.
HÂŞİYE: Meselâ, nasıl şu zamanda manevra meydanında, harb usulünde “Silâh al, süngü tak!” emriyle koca bir ordu baştan başa dikenli bir meşegâha benzediği gibi; her bir bayram gününde, resmigeçit için “Formalarınızı takıp nişanlarınızı asınız!” emrine karşı, ordugâh serâser, rengârenk çiçek açmış müzeyyen bir bahçeyi temsil ettiği misillü; öyle de, rû-yi zemin meydanında, Sultan-ı Ezelî’nin nihayetsiz envâ-ı cünudundan melek ve cin ve ins ve hayvanlar gibi şuursuz nebatat taifesi dahi hıfz-ı hayat cihadında, emr-i kün feyekûn ile, “Müdafaa için silâhlarınızı ve cihazatınızı takınız!” emr-i İlâhîyi aldıkları vakit, zemin baştan aşağıya bütün ondaki dikenli ağaçlar ve nebatlar süngücüklerini taktıkları zaman, aynen süngülerini takmış muhteşem bir ordugâha benziyor.
Hem baharın her bir günü, her bir haftası birer taife-i nebatatın birer bayramı hükmünde olduğu için her bir taifesi dahi kendi Sultanının o taifeye ihsan ettiği güzel hediyeleri teşhir için ona taktığı murassa nişanları birer resmigeçit tarzında, o Sultan-ı Ezelî’nin nazar-ı şuhud ve işhadına arz ettiğinden ve öyle bir vaziyet gösterdiğinden, bütün nebatat ve eşcar, güya “Sanat-ı Rabbaniye murassaatını ve çiçek ve meyve denilen fıtrat-ı İlâhiyenin nişanlarını takınız, çiçekler açınız!” emr-i Rabbaniyeyi dinliyorlar ki, rû-yi zemin dahi gayet muhteşem bir bayram gününde, şahane resmigeçitte, sürmeli formaları ve murassa nişanları parlayan bir ordugâhı temsil ediyor.
İşte şu derece hikmetli ve intizamlı teçhizat ve tezyinat, elbette nihayetsiz kadîr bir Sultan’ın, nihayet derecede hakîm bir Hâkim’in emriyle olduğunu, kör olmayanlara gösterir.
Sözler, Onuncu Söz, s. 71