Bir gün Ashab’dan üç kişi, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellemin evine geldiler. Sevgili Peygamberimizin (asm) gece çok ibadet ettiğini, çok namaz kıldığını hanımlarından sorup öğrendiler.
Kendi ibadetlerinin, Peygamberimizin yaptığı ibadetlerin yanında az kaldığını görünce hep bir ağızdan: “Bizim ibadetimiz nerede, Resûl-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâm’ın ibadeti nerede? Şüphesiz Allah, Peygamberin (asm) geçmiş ve gelecek olan günahlarını affetmiştir” dediler.
Sonra da kendi aralarında şöyle anlaştılar:
Birisi: “Bundan sonra ben geceleri hep namaz kılacağım hiç uyumayacağım” dedi.
İkincis: “Ben de her gün oruç tutacağım” dedi.
Üçüncüsü: “Ben de kadınlardan ayrı yaşayacağım ve hiç evlenmeyeceğim” dedi.
Bu üç kişinin kendi aralarındaki bu ahidlerini öğrenen sevgili ve şefkatli Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellem onların yanına geldi ve şöyle buyurdu:
“Siz, kendi aranızda şöyle şöyle söyleyen kimseler değil misiniz? Fakat şunu iyi biliniz ki: İçinizde en çok takvâlı ve Allah’tan en çok korkanınız benim. Buna rağmen, kâh oruç tutarım, bâzı günlerde de tutmam. Gecenin bir kısmında namaz kılarım. Bir kısmında da uyurum. Evlenir ve hanımlarımla da yatarım. İşte benim sünnetim budur. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değidir.” diyerek bu üç kişiyi ikaz etti.
Çünkü İslâm dîni kolaylık üzerine kurulmuştur. İfrat, tefrit ve zorluk yoktur.
Hiç bir mâzeret yok iken evlenmemek doğru değildir. Zinaya düşme tehlikesinin olduğu yerde kişinin evlenmesi farzdır.
İbadetlerde de ölçülü olmak gerekir. Çünkü Cenab-ı Hak kimseye güç yetiremeyeceği bir ibadet yüklememiştir. Teklif-i mâlâyutak yoktur. ”Zîrâ, helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir. Allâh’a abd ve asker olmak, öyle lezzetli bir şereftir ki, târif edilmez... (Sözler, s. 33.)
İman, İslâm, ihlâs, ilim, hilm, sabır, sebat, ümit, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.