Bediüzzaman dinin ortak değer olduğunu, başta siyaset olmak üzere hiçbir dünyevî cereyana alet edilemeyeceğini, din adına siyaset yapılamayacağını, hele menfaat üzerine dönen tarafgir ve tekelci bir anlayışla yapılırsa büyük bir çoğunluğu dinin aleyhine geçirerek dine de büyük zarar vereceğini geçen asrın başlarında vurgulamıştı.
Aradan geçen zaman zarfında yaşanan tecrübeler bu tesbitleri defaatle doğruladı.
Hele son dönemde gözlenen örneklerle, bu hassasiyetin ne kadar haklı ve isabetli olduğu, yine Üstadın “dinde hassas, muhakeme-i akliyede noksan” olarak nitelediği kesimin dışında kalan sağduyu sahibi herkes tarafından görüldü.
Kendilerini dindar olarak niteleyen siyaset kadrolarının yaptığı yanlışlar, dine zaten mesafeli, uzak ve yabancı olanların, ne yazık ki, din hakkında büyük ölçüde bilgisizlikten kaynaklanan önyargılarını daha da güçlendirdi.
Bu yanlışların başında, demokrasi ve hukuka çok büyük zarar veren uygulamalar geliyor.
Seçimle geldikleri iktidarı, kendileri gibi düşünmeyenlere yönelik dışlama, ötekileştirme ve baskı politikaları için araç olarak kullanmak; vahim hukuk ihlâlleriyle, dinde de öncelikli ve çok özel bir yeri olan kul hakkını hiçe saymak; haram-helâl ölçülerini bir kenara iterek rant paylaşımına dayalı kayırmacı siyasetler uygulamak; söz-fiil, söylem-eylem tutarlılığı hassasiyetini tamamen kaybetmek gibi.
Dahası, kendilerini “dindar” gösterirken siyasî muhaliflerini “din karşıtlığı” ile suçlamaları, toplumda birleştirici bir değer olan ve hep öyle kalması gereken dini tam tersine bir kutuplaşma aracı haline getiriyor ki, bu da dine yapılabilecek en büyük kötülüklerden biri.
Gelinen noktada, şimdiye kadar farklı gerekçelerle işin bu tarafını gözardı edip görmezden gelmiş olan birçok kişi, artık meselenin vahametini nihayet fark etmeye ve anlamaya başlamış gibi görünüyor.
Çok gecikmiş olan bu farkındalığın güçlenip yaygınlaşmasını diliyor ve “dindar” görünümlü siyasetçilerin giderek daha vahim boyutlara ulaşan yanlışlarının dine mal edilmemesi ve faturanın dindarlara çıkarılmaması için, bu yanlışlara herkesten önce dindarların kararlı ve güçlü bir şekilde karşı çıkması gereğini bir kez daha vurguluyoruz.
Dinin daha fazla zarar görmemesi adına...