Askerliğimin acemi birliğini 1956/2 tertip olarak Balıkesir, Çayırhisar’da İkmal Taburu levâzım eri olarak yaptım.
Tekirdağ-Şarköy ilçemizden sülüslerimizi alıp önce gemiyle İstanbul’a, sonra da otobüsle Balıkesir’e vardık. O gece 4-5 arkadaş ile birlikte bir otelde kaldık. Ertesi sabah hem şehri gezdik, hem de ihtiyacımız olan bazı malzemeleri aldık. Sonra, Çayırhisar’daki levâzım birliğimize teslim olduk ve kalacağımız koğuşumuza yerleştik.
Tabiî bu arada hepimiz çok heyacanlı idik, çünkü ilk defa evimizden, ailemizden ve memleketimizde ayrılıp gurbete çıkmıştık. Ne göreceğiz nelerle karşılacağız ve askerlik görevimiz nasıl geçecek diye düşünceler ve endişe içindeydik. Fakat ben bunlardan ayrı olarak daha da merak ettiğim bir başka düşüncem ve endişem vardı. O da namaz meselesi idi. Askerlikten bir yıl önce başladığım beş vakit namazımı askerlikte nasıl kılacağım korkusu ve endişesi içindeydim.
İşte o ilk akşam (1976 yılı Temmuz ayının ilk günleri) saat 21’de yatma mecburiyeti vardı. Yani akşam saat 9’da koğuşumuza girmeden önce abdestimi almış akşam namazı için hazırlığımı yapmıştım. Koğuştaki ranzalara yerleştik. Bu arada koğuşta fısıltılı konuşmalar, ranza gıcırtıları falan oluyordu. Koğuş nöbetçisi olan onbaşı iki de bir “kesin sesinizi, sabah erken kalkacaksınız” diye bağırıyordu. Neyse bir müddet sonra sesler azaldı ve nihayet kesildi. Ben ise ortalık sakinleşsin de ondan sonra namaz için izin isterim diye uyumama mücadelesi veriyordum. Neyse sesler kesilmiş ve sadece ara sıra horultu sesleri geliyordu, herkes derin bir uykuya dalmıştı. Koğuşta çıt bir ses yoktu, sadece ben ve koğuş nöbetçisi vardık.
Saat 21.30 falan olmuştu. Ranzadan biraz doğrularak, nöbetçi onbaşıdan biraz da çekinerek; “Komutanım, müsaade ederseniz akşam namazı için izin isteyecektim” dedim. Daha öyle der demez onbaşı “Hayır olmaz, ne namazı? Burası asker ocağı, yat yerine!” diyerek beni azarladı.
İşte o zaman dünyam başıma yıkıldı. Her taraf bana zindan olmuştu âdeta. Askerliğin zorluğu, gurbetin verdiği hüznünden vaz geçip artık sadece tek ve en büyük derdim namaz olmuştu. Yatağıma yatmış uyumayıp uyur gibi yapıyordum. Allah’a duâ ederek ve yalvararak bütün kalbimle namazımı kılabilmek için yardım istedim durdum.
Böylece saat 10 olmuştu ve o anda nöbetçinin değiştiğini fark ettim. Bütün cesaretimi toplayarak yeni nöbetçi onbaşıya hafifçe seslenerek; “Komutanım izin verirseniz akşam namazını kılabilir miyim?” dedim. (Daha sonra bizim manga komutanımız olan Hüseyin Öngel olan onbaşı), “Ne demek tabiî kılabilirsin” dedi. İşte o an içimden Rabbime duâmı kabul ettiği için çok çok şükrettim. Neyse koğuşun önünde akşam namazını kılmıştım. Fakat yatsıya az bir zaman kalmıştı. O da kazaya kalmaması için, tekrar ikinci olarak yatsı namazı için de izin istedim, Allah razı olsun Hüseyin onbaşı çok efendi ve anlayışlı bir insandı. Ona da bir şey demedi ve namazımı rahatla kılabileceğimi söyledi. Neyse yatsı namazımı da kıldım ve rahat ve huzurla yatağıma yattım ve Rabbime çok şükrederek uykuya daldım.
Askerliğimin ilk gecesindeki namaz imtihanımı sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimin yardımıyla verebilmiş oldum. Sonra ne mi oldu? Sonra Allah işimi rast getirdi, namaz kılma hususunda hiçbir zorlukla karşılaşmadım. Elhamdülillahi min fadli rabbî.