Ağacın tüm hususiyetleri, çekirdeğinde bir fihriste, bir harita olarak kader programıyla yerleştirildiği gibi kâinat ağacının çekirdeği ve meyvesi insan olarak takdir edilip yaratılmış.
Kâinatın efendisi, peygamberlerin reisi, insanların en eşrefi, gönülleri nuruyla, huzuruyla, hidayetiyle süsleyen, varlıkların en şereflisi, Allah’ın Sevgilisi, Resulü, elçisi, ahiret âleminin müjdeleyicisi, iki cihan serveri Peygamber Efendimizin (asm) nurundan kâinat yaratılmış. Mahlukat ve mevcudat Onun hürmetine ademden, hiçlikten, zulümattan, yokluktan; vücut bulmuş, varlık âlemine terakki ve tecelli etmişler.
“Kün” emriyle her şey en güzel şekillerde, değerlerde, ölçülü, nizamlı, intizamlı, hikmetli, süslü, sanatlı, itinayla ve ihtimamla yaratılmış. Yaratan Rabbimizin eseri olarak her bir mevcut mana-i harfiyle bakılarak sahibini, sanatkârını, yaradanını tarif ediyor. O’nun güzel isimlerinin görülmesi, anlaşılması ve tanınması için ayinedârlık ediyor. 
Sevgili Peygamberimiz, kâinatın hakikatlerini, sırlarını ve manalarını insanlara ve cinlere ders verip müjdelemiş. Onun nuruyla her şey manasızlıktan, kimsesizlikten, abesiyetten kurtularak huzura, huşuya, hidayete, saadete ermiş, Allah’ın eser-i sanatı olmanın değerini kazanmış.
Hayat yolundaki beşeriyet nereden geldiğini, niçin geldiğini, vazifesinin ne olduğunu ve nereye gittiğini varlığıyla, risaletiyle, nübüvvetiyle, mucizeleriyle ve kelamullah olan Kur’ân-ı Kerîm’deki hakikatlerle insanlığa ders vermiş, iki cihan saadetinin kapılarını açmıştır. Kâinat kitabının ayetlerinin tercümanı,  kulluğuyla, beşeriyetiyle, ibadetiyle, ahlak ve faziletiyle rehberimiz olan Sevgili Peygamberimizi (asm) Üstad Bediüzzaman’dan dinleyelim: 
“Öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebedin en büyük yaveri olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, âleme teşrif edip ve küre-i arzın ahalisi olan nev-i beşere meb’us olarak geldiği ve umum kâinatın Hâlıkı tarafından umum kâinatın hakaikine karşı alâkadar olan envâr-ı hakikat ve hedâyâ-yı mâneviyeyi getirdiği zaman, taştan, sudan, ağaçtan, hayvandan, insandan tut, tâ aydan, güneşten yıldızlara kadar her taife kendi lisan-ı mahsusuyla ve ellerinde birer mucizesini taşımasıyla, onun nübüvvetini alkışlamış ve hoşâmedî demiş.”1
Peygamber Efendimizin zatının, nübüvvetinin ve risaletinin hakikatlerini, güzelliklerini, manalarını, sırlarını en geniş manalarla anlamak, anlatmak ve tarif etmek imkânsız. Onun sevgisini, güzelliklerini kalbimizin derinliklerinde hissederek, imanla, ihlâsla, sadakatle, tevazu ve teslimiyetle yolundan yürümek, İslâm’ın güzellikleriyle, Kur’ân’ın şuuruyla, sünnet-i seniyyenin ölçüleriyle sırat-ı müstakimden ayrılmamak bizlere ebedî saadet kapısını açarak âlâ-yi illiyi’ne, marifetullah ve muhabetullah iklimlerine yüceltecektir.
Es-salâtü ve’s-salâmü aleyke yâ Resûlallah…  
Not: Sevgili peygamberimizin (asm) Afyonkarahisar Ulu Cami’de bulunan Sakal-ı Şerif’ini liyakatsiz halim ve pür kusur vaziyetimle hicap ederek, mahviyet, mahcubiyet ve hürmetle nazar etmeye doyamadım. Hislerime, duygularıma ve kalbimin gözyaşlarına tercüman olması temennisiyle….