“Nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadisi gereği idareciler; bir milletin sembolü, yansıması, gösterdiği ahlâkın bileşkesidir. Her ne kadar temsilde adalet olmasa da...
Toplumun en küçük parçası olan aile için “küfüv” arayışlarında, “Bu zamanın hanımları ya da erkekleri” diye başlanılan sitemlere; “Hz. Ali gibi adamlar var mı ki, Hz. Fatıma misâli hanımlar beklensin” cevapları tokat gibi yüzümüze çarpıyor.
İdareciden şikâyet serzenişlerine; “Tebası nedir ki, idarecisi ne olsun, böyle tebaya böyle idareci az bile..” gibi halk sözleri hakikate parmak basıyor.
Bazen idareci ile halk arasında ihtilâllerden gelen bir kopuş olsa da, “lâyık olma” ile alâkalı sebep-sonuç ilişkisi aranıyor. Suçsuz olduğunuz bir hadisede yargılandığınızda, aynen “beşer zulmeder kader adalet eder” ilkesi gibi kader, başka suçları bakiyenizden güncelliyor.
Bu gün ne kadar suçsuz da olsanız, geçmişte örtülmüş bir fiilinizden dolayı beşerin zalim eliyle adalet tecelli ediyor.
DECCALLERE TARAF OLMAK
Risale-i Nur’da izahı olan, İslâm içinde çıkacak Deccallerden Moğol imparatoru Hülagû için rivayet edilir ki; Bağdat’ı işgal edip yüzbinlerce insanı katledip, milyonlarca el yazması kitapları Dicle Nehri’ne dökerek yakıp yağmaladığında, şehrin âlimleriyle görüşmek istemiş. Kimsenin cesaret edemediği bu görüşmeye genç ve cesur bir âlim olan Kadıhan talip olmuş (...)
Hülagû; “Söyle bakalım beni buraya getiren sebep nedir?”
Kadıhan; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik, mala, mülke, zevk u sefaya daldık, zulmettik. Allah da o nimetleri geri almak için seni bize gönderdi.”
Hülagû tekrar sormuş; “Peki beni buradan kim gönderir” deyince Kadıhan; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi, göndermek de bize bağlı. Esas gâyemiz olan kulluğu unutup, mala, mülke dalıp zulmettik. Ne kadar kısa zamanda toparlanıp, Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilip, zulümden ve zevk u sefadan vazgeçersek sen burada bir dakika duramazsın.”
***
Memleket büyük bir travma yaşıyor. Ceberrut idare ve ihtilâllerden bunalan, ezilmişliğin ve boğulmuşluğun önüne atıldığı, milletin can simidi diye tutunduğu, çare diye büyük umutlarla getirdiği AKP iktidarı 16. senesini doldururken; güç zehirlenmesinin getirdiği bir sarhoşluk ve iktidara mıknatıs gibi yapışma hırsı ile önüne geleni yakıp yıkıyor. İktidara ve onun baskılarına itiraz eden her kesimden özel ve tüzel kişilere her türlü maddî ve manevî istibdat yapılmaktadır. Kimse kendi inandığına biat etmeyenleri hain ilân edemez, din, dil, ırk baskısı kurup, ötekileştiremez. Bu dinen de, insanlık açısından da yasaktır.
Sürece baktığımızda hangi kesimden ve nereden bir itiraz gelmişse, hain damgası yemiş, malı, aşı, işi gasbedilmiş, hürriyetlere kan doğranılmış göstere göstere. Mesele sadece benim iktidarım, gerisi dolgu malzemesi ya da çer ü çöp. İktidara giden her yol mübah. Kim ölmüş, kim kalmış, yaşlı, hasta, bebek, lohusa hiç önemli değil...
Kral çıplak diyebilen ya kodesi boyluyor, ya da tehcir ediliyor. En ufak bir muhalefete geçit yok. İslâm Âlemi’nin padişahı olmak hülyasında, herkes hain ya da Haçlı. Bu sebeple gittikçe medenî dünyadan kopuyor, yalnızlaşıyoruz...
PADİŞAHIM SEN ÇOK YAŞA
Aslında çok ideal olmasa da her şey iyi gidiyordu (gösteriliyordu). Ekonomi, AB, iç barış, Kürt açılımı, cemaatlere muhabbet, dış politikada dengeler gözetilmiş, askerî vesayete karşı direnilmiş; Ergenekon-Balyoz, ıslak imzalara millet ve hükûmet olarak demokratik duruş sergilenmiş, kısaca adalet ve kalkınma! yaşanıyor (görünüyor)du.
17-25 Aralık’tan sonra yolsuzluk dosyaları her ne kadar tam tesirini göstermese de, iktidar rahat değildi artık. Önce CB seçimlerinde acemi adaylara rağmen 51.79 alınması, saraya giden yolun çakıl taşlarıyla dolu olduğunu gösteriyordu. Ardından 7 Haziran seçimleri AKP’yi muhalefete düşürünce; “ver 400’ü kurtul” çağrılarıyla kazanana kadar seçim kaosu çıkartılarak, iradenin bir neticesi olan koalisyon yok sayılarak tekrar seçime gidildi. O günkü BB olan Davutoğlu “İstikşafî” olarak koalisyon görüşmelerini istemesi CB tarafından affedilmedi, sonradan da “Pelikan Dosyası”yla bileti kesildi.
Önce kendi içinden muhalif olabilecek bütün siyasî aktörler itibarsızlaştırılarak kızağa çekildi ve kayıtsız biat edenler iş başına getirildi.
Daha sonra muhalefet partilerine el atılarak siyasî rakipler komplolarla bertaraf edildi. Yetmedi, kongreler manipüle edilerek güçlü adaylara başkanlık yolu kapatıldı. Kendi içindeki sesler şantajlarla susturulurken, rakipler örgütle irtibatlandırılarak hapislere atılacaktı.
CB da kesmedi. Mutlak ve tek hakim olmadan hiçbir şey yerinde durmayacaktı. Her yol saraya çıkmalıydı. Önce 15 Temmuz “Allah’ın bir lütfu” olarak görülüp OHAL ilân edildi ki, artık KHK’larla saraya mâni ne kadar taş varsa dümdüz edildi. Artık AYM ve AİHM hangi kararı verirse versin, saray ne derse o olacaktı. İsterse seçimi de iptal ettirebilir, meclisi de...
BB, CB, Başkanlık derken sırada Gazilik var, haberiniz olsun.