Yaklaşık bir haftadır bir intihar vak’ası var basınımızın gündeminde.
Bir cemaat evinde ya da yurdunda vefat eden Enes Kara ile ilgili.
Mâlûm basın ve şu yazar avaneleri, bütün suçu nedense bir anda ilgili cemaate yüklediler..
Hatta bu hızlı silâhşörler, hızlarını alamayarak, bu sebeple, bütün cemaat yurtlarının hemen, ivedilikle kapatılmasını ya da devletleştirilmesini, eğer bu mümkün olamıyor ise devlet denetimine açılmasını, hem de denetimlerin sıkılaştırılmasını istediler, yazdılar, çizdiler…
Ama asıl soru ve de “sorun” bu arada belirsiz hâle geldi ya da kayboldu..
“Enes’i intihara sürükleyen asıl sebep ya da sebepler neydi; neler olabilirdi?..”
Hayatı yaşanabilir kılacak değerlerin ve anlamın yoksunluğu olabilir miydi?
Ya da ümidin tükenmişliği…
Nitekim bıraktığı videoda, tam da bu anlamda tamamen karamsar, hem de ümidin yitik olduğu bir tablo vardı ileriye dönük..
İnsanı yaşatan, ya da yaşamak için tahammül gücü veren, ileriye dönük bir anlam ve de ümidin, hem de o yüksek değerlerin varlığıdır..
Üstâdımız Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle diyordu:
“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar?!
Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de..
Seksen küsur senelik bütün hayatımda, dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum..
Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti.. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı..
Divan-ı Harp’lerde bir câni gibi muamele gördüm, bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım..
Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim.. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım..
Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim..
(Dikkat gerektir) Eğer dinim ‘intihar’dan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti…”
İmanın sağlamlığı, özellikle de Kader’e İman konusu, bu konuya bakış ve de algılayış çok önemli..
Hemen hepimizin ezbere bildiği, İman Esaslarını ihtiva eden Âmentü’de Kader’e iman tarif edilirken, “hayır ve de şer; her şeyin Allah’tan geldiğine iman” ilâvesi vardır.
Yalnız “hayırları” Allah’tan bilmek, şerleri, kötülükleri, zararları, hayal kırıklıklarını O’na izafe etmemek, O’ndan bilmemek, bu Kader İnancı’nı tam olarak anlamamak, kavramamak demektir.
Demek ki, Enes’in ve Enes gibilerin eksikliği, İman Esaslarını, özellikle de Kader İnancı’nı tam olarak anlamamaları ve onunla hayatlarını nasıl anlamlandıracaklarını, her nasılsa, hayatı yaşanmağa değer nasıl kılacaklarını bilememeleri sonucunda “ümitsizliğe” ve de hayatın değersizliğine, hem de anlamsızlığına hükmedip hayatlarına son vermeleridir.
Çünkü, meşhur sözde denildiği gibi, “Ümidini kaybetmiş bir insanın, kaybedecek hiçbir şeyi yoktur…”
Öyleyse, görünen o ki, ciğersûz başka Enes Kara vak’aları yaşamamak için İman’ı, özellikle de Kader’e İman’ı kuvvetlendirmeye, takviye, hem de tekmîl etmeye ihtiyaç var..
Yani, asıl görev yine bizlerde..
Bunun dışında konuşulan bütün o sözler, hem şu çok bilindik, tırnak içinde “bilimsel açıklamalar”ın hepsi boştur ve de anlamsızdır, o insanı ye’se atarlar, hem de ümide ümit vermezler…