"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ehl-i beyt veliliği üzerine bir deneme

Osman KOYUNCU
19 Haziran 2018, Salı
Allah ”Resulüm sizden peygamberlik vazifesine mukabil ücret istemez. Yalnız Al-i Beyt’ine meveddet (sevgi ve saygı) istiyor.” (Şûrâ 23.) buyuruyor. Peygamberimiz de (asm) bir hadisinde “Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldığınız müddetçe sapmazsınız. Allah’ın kitabı ve Al-i beytim” diye vasiyet ediyor.

İslâm’ı, zamanın şartlarına göre açıklamak velilerin görevleridir. Bediüzzaman velayeti üç kısma ayırıyor. Bunlardan birisi küçük velayettir (velayet-i suğra). Bu kısım velayet daha ziyade bazı tarikat şeyhlerinde görülür, bu makama gelen veli, Allah’ın yazar bozar tahtası ve Levh-i Mahfuz’un yansımasına, yani olan Levh-i Mahv ve İsbat’a kısmen vakıf olabiliyorlar. Buradaki bilgiler şartlara bağlıdır. Bu bilgilerin şartları Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır. Bu makamdaki veli bu kayıtlara vakıf olamadığından bazen söyledikleri şeyler doğru çıkmıyor. Bediüzzaman bu veliler için, gördükleri doğrudur fakat yorumlarında yanılma vardır veya olayın şartları yerine gelmediğinden haber verdikleri olalar vuku bulmuyor diyor. Bu makamı ekseriyetle avam tabakası tarafından en büyük makam telakki edilir. 

Biri de velayeti kübradır, bu tabakadaki veliler tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya Allah’ın izni ile zahirden hakikate geçebilirler. Bu yolda keşif ve keramet olmadığı gibi uzun bir zamana da ihtiyaçları yoktur. Bunlar kısa zamanda Peygamberimiz’in (asm) iksiri ile zahirden hakikate geçebiliyorlar. 

Bizim asrımızda tatbiki mümkün olan yol, iman, ilim ve esmada yükselme yoludur. Risale-i Nur bu yolu Allah’ın izni ile verebiliyor. Sahabelerin velayeti bu yolladır. Onlar bir kısım mucizelere şahit oldular ve ilimlerini de bizzat Hz. Muhammed’den (asm) aldıkları için, diğer küçük veliler sahabelere yetişemiyor. Peygamberimiz (asm), sahabelerini yıldızlara benzetmiştir, onların yollarında keşif keramet yok, meziyetleri fazla ve Allah’a yakınlık vardır. 

Velayeti vusta (orta) ise asıl velilik budur. (Bu orta yol velayeti kübradan daha büyüktür) Bu makam Hz. Muhammed ve onun ehl-i beytine has bir yoldur. Yani Hz. Muhammed (asm), Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, büyük Mehdi, Caferi Sadık, Abdulkadir Geylani ve Zeynel Abidin gibi zatların velayetidir. Bu mübarek zatlar derecelerine göre Levh-i Mahfuz’un bir kısmına şahitlikleri olabilir, bunların velayeti maksimum seviyede hem velayeti suğra hem de velayeti kübrayı kapsıyor. Allah’ın esmasında, iman ve ilimle terakki etmiş insanların da bu makamlardan hisseleri büyüktür. Bediüzzaman, Mi’rac’ı külliyet ve ulviyet noktasında bütün velayetlerden üstün görür, Allah’ın sohbet ve münacatına müşerrefiyettir der. İnsan kâinatın çekirdeği olduğu için mükemmel bir sanat eseri eseridir. Bu kâinat kendisi için yaratılan Hz. Muhammed’in, ruh aynasında Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecellisini azamı surette görünebilir. Allah ve onun Rahmaniyet tecellilerinin sonsuzluğuna Vahdaniyet denir. Güneş vahdaniyete örnek verilirse, su damlasındaki yansımasına Ehadiyet denir. İşte Hz. Muhammed,sBediüzzaman’ın ifadesi ile, Vahdaniyet tecellisi ile değil de Ehadiyet tecellisi ile Allah ile görüşmüştür. İşte bunun için Mi’racın batını velayettir, halktan Hakk’a gitmiştir, zahiri Mi’rac risalettir, Hakk’tan halka gelmiştir. Onun için gidişi bir anda olmamış az da olsa zamana ihtiyaç vardır ama dönüşü risalet olduğundan zamana ihtiyacı yoktur, onun için bir anda döndü deniyor.  

Üstad Bediüzzaman “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (asm) ve Velâyet-i Ahmediyenin (asm) bir evradıdır. O nokta-i nazarda ehemmiyeti büyüktür” ve “Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (asm) bütün velâyetlerin fevkindedir. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan farz namazların akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir” buyurmuştur.

Sonuç: Hz. İbrahim’in neslinden gelenler peygamberlerdir. Peygamberimiz’in (asm) neslinden gelenler ise velilerdir. Hz. Muhammed (asm) en büyük peygamber olması noktasından bakılınca O’nun neslinin daha büyük olması lazım gelir. Onun için mealen peygamberimiz, ümmetimin âlimleri İsrail oğullarının peygamberleri gibidir şeklindeki hadisi, yalnız peygamberimiz soyundan gelen ve abası altında bulunan kendi yakınlarını ve onların kutsal neslini kapsar kanaatindeyim. Diğer âlimler ve Allah’ın isimlerinde ve sıfatlarında terakki etmiş, esmaya ayine olmaları nispetinde, derecelerine göre bu büyük makamdan bir hisseleri olabilir. 

Bu zamanda en büyük makam, Allah’ın isimlerini mükemmel şekilde açıklayan ve fen ilimlerini Allah’ın isimlerinin Rahmaniyet tecellisi olduğunu izah eden, Kur’ân’ın manevi bir tefsiri olan Risale-i Nur’dur. Tam ihlasla onun hizmetine çalışmak gerektir. Cenâb-ı Allah bizleri bu hizmette muvaffak eylesin...

Okunma Sayısı: 3232
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı