Kader ve cüz’î ihtiyarî, İslâmiyet ve imanın en son sınırlarını gösteren derin bir ilmî meseledir.
Kader, Allah’ın ilim, irade ve kudreti ve insanın cüz-i iradesinin etkisi ile şer ve hayırlarda Allah’ın uygun gördüğü fiillerin yaratılmasıyla ilgilidir. Dinde yaratmak dendiğinde, Allah, ilmindeki bir şeyi, yaratmak irade ettiğinde, kudreti o şeye taalluk eder ve o şeyi yaratır. Allah’ın yaratacağı şeyler imam-ı Mübin’de kanun ve kuvvetler şeklinde, kitab-ı Mübin de ise geometrik şekil olarak mevcuttur, kâinatta şekilsiz bir cisim yoktur, atom veya molekül seviyesinde bile her şeyin geometrik şekilleri vardır.
Bediüzzaman, “Ahirzamanda fen ilimleri mu’cize ve kerametleri taklit edecek, onlara yanaşacak, fakat yetişemeyecek” der. Kuantum fiziği 1964den bu yana maddenin yaratılması konusunda araştırmalar yapıyor. Madde enerjiye dönüştüğüne göre, enerji de maddeye dönüşebilir diye düşünüyorlar. Maddede en küçük parçaya inildiğinde (sicim) çok kısa zamanda madde enerjiye, enerjide maddeye dönüşüyor. Maddî dediğimiz varlıklar arasında büyük boşluklar vardır, eğer bütün insanların maddesi içindeki boşlukları dikkate almazsak, bütün insanlık bir küp şeker kadar yer kaplar. Kaderin temeli de yaratmaya dayandığı için, kader konusunda bilgi sahibi olacak kişilerin diğer ilimler yanında biraz Kuantum fiziği bilmeliler.
Bediüzzaman, “Bir şeyin illeti tammesi varsa yani o şeyin maddesi, gayesi, şekli ve ustası varsa o şey yaratılmıştır” der. Çevremizde gördüğümüz elle tuttuğumuz kitap, kalem gibi somut şeyler. İşte bu dört illetten biri yoksa ona illeti nakısa denir, bizim kaderimizi ilgilendiren illeti nakısa kısmıdır. Bu dört illetten hiçbirisi yoksa ona madum denir, Allah’ın ortağının olması madumdur yani Allah’ın şeriki yoktur. Bu illeti nakıselerden ne kadarı ve ne derece bizim cüz-i irademizin taalluku ile Allah tarafından yaratılıyor meselesi, kaderin asıl konusudur.
Allah’ın kendi ilmi vardır. Bu ilim, Levh-i mahfuz içindedir ki İmam-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin’den oluşur. Levh-i mahv ispat ise buna bazen yazar bozar tahtası denir. Bir incir ağacının çekirdeklerinde yüzlerce incir ağacının programları vardır, Allah yüzlerce çekirdeği bir incir tanesinde yazar, sonra bu kadar çekirdeklerden beş on tanesi incir ağacı olur diğerlerini bozar.
Allah’ın insana verdiği hürriyet, Rahmanın hediyesidir ve Allah’ın sonsuzluğunun insandaki yansımasıdır. Allah diyor ki, “Ey kulum rahat ol, seni serbest bırakıyorum ve sana kâinatta tasarruf yetkisi veriyorum, cüz-i iradenin nasıl kullanılacağın konusunda seni serbest bırakıyorum. Sen irade ettiğin şeylerden mesulsün, sorguya çekilirsin.” Yani Allah’ın insana verdiği değer için, insana serbestlik ve hürriyet veriyor, onu imtihan ediyor, cüz-i iradesine karışmıyor, fakat küllî irade O'nundur.
Bediüzzaman “yoksa ilmî ve nazarî değildir” ifadesi insanların ilmî cinsinden değildir demektir. İnsan ilmî malûma tabidir. Yani birine dünya ile güneş arasındaki mesafe sorulursa, eğer ilmi varsa 150 milyon km der, eğer ilmi yoksa bilmez. Bilen insan, bu mesafe var olduğu için biliyor yani malûmu ilân ediyor. Demek ki bu mesafe var olmasaydı kimse bilemeyecekti. Kader ilmi bizim ilmimiz cinsinden olsa o zaman malûm (bilinen) olmuş olurdu o zamanda kader yaratılmış olurdu, bu durumda bizler kaderimizden mesul olmazdık. Bütün bunlar gösteriyor ki kimse kaderi bilemez. Kader, ilmî ve nazarî değildir ifadesi bu durumu gösteriyor. Bediüzzaman, “kader ilim nevindendir” derken Allah’ın ilminden bahsediyor. Yani yaratılan şeyde ilim, irade ve kudret üçlüsü vardır. İlim nevindendir demek, Allah’ın kudreti henüz taalluk ederek yaratılma durumuna gelmemiştir, yani kader ilim nevindendir, kudret nevinden değildir demektir, yani madde olarak meydana çıkmamıştır demektir, Allah’ın bilgisi dâhilindedir, O’na malûm, bize meçhûldür.