"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Düşmanlığın devri kapandı

Kâzım GÜLEÇYÜZ
03 Temmuz 2025, Perşembe
Bediüzzaman, 1911’de Şam’da irad ettiği Hutbe-i Şamiye’yi 1950’den sonra gözden geçirip tekrar yayınlarken şunları da ilâve etmiş:

“Husumet ve adavetin [düşmanlığın] vakti bitti. İki harb-i umumî [dünya savaşı], adavetin ne kadar fena, tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti.”

Bu sözler, iman hizmetine ve onun en önemli sonuçlarından biri olan Müslümanların kardeşliğine odaklanmış bir idealin, aynı zamanda bütün insanlığı da kapsamına aldığının bir ifadesi.

Peki, biz bu manaların neresindeyiz ve hayatımızda onları ne ölçüde aksettirebiliyoruz?

Muhabbet fedailiğinin gereğini hakkıyla yerine getirebiliyor muyuz? Yoksa yine Hutbe-i Samiye’de ifade ve daha geniş şekilde de Uhuvvet Risalesi’nde izah edildiği üzere, husumet sebebi olarak gördüğümüz ve küçük taşlar mesabesinde olan gerekçeleri

Uhud Dağı azametindeki sevgi bağlarının önüne geçirerek, ilişki ve muhatabiyetlerimizi ona göre mi düzenliyoruz?

Hepimiz bu noktada kendimizi sıkı ve samimî bir özeleştiriye tâbi tutmak durumundayız.

Said Nursî birinci İhlâs Lem’asının girişinde çok önemli bir noktaya daha dikkatlerimizi çekiyor:

“Bu mübarek Isparta’nın medar-ı şükran bir hüsn-ü taliidir [bahtının güzelliğidir] ki, ondaki ehl-i takva ve ehl-i tarikat ve ehl-i ilmin, sair yerlere nisbeten, rekabetkârâne ihtilâfları görünmüyor. Gerçi lâzım olan hakikî muhabbet ve ittifak yoksa da, zararlı muhalefet ve rekabet de başka yerlere nisbeten yoktur.”

Burada, dine hizmet eden insanlar arasında birbirine muhalefet, rekabet ve ihtilâf olmaması takdir ediliyor, ama asıl olması gerekenin hakikî muhabbet ve ittifak olduğuna vurgu yapılıyor.

Evet, dindarların birbirleriyle uğraşmadan kendi hizmetleriyle meşgul olmaları elbette ki güzel ve takdire şayan bir durum, ama yetmez.

Hakikî bir muhabbet, ittifak ve tesanüd içinde, ortak meselelerine sahip çıkmaları da lâzım.

Bu hem “Mü’minler ancak kardeştir” İlâhî fermanı ile “İman etmedikçe Cennete giremez, birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız” Nebevî ikazının, hem de onlardan hareketle, “Zaman cemaat zamanıdır” diyen ahirzaman Müceddidinin “Ehl-i dalâletin cemaat hâlindeki taarruzuna ancak şahs-ı manevî ile mukavemet edilebilir” manasındaki irşadlarının bir gereği.

Okunma Sayısı: 579
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı