Yeni neslin kolayca anlamayacağı bir kelimedir istiğna.
Yani, kimseden maddî ve manevî bir beklenti içinde olmamak. Bu zamanda zor bir davranış biçimidir.
Onun için, atasözümüzde; “Cenab-ı Hak, ne merde ne nağmer muhtaç etmesin.”
Bunun en bariz örneğini iki cihan serveri Peygamberimizin (asm) hayatın da görmekteyiz.
Peygamberliğini ilân ettiğinde, Mekke müşrikleri, bu dâvâdan vaz geçirmek için bazı tekliflerde bulunmuşlardı.
“Seni Mekke’nin emiri yapalım, istediğin malları verelim, en güzel kızlarımızı verelim, bu dâvâdan vazgeç”
Efendimizin (asm) verdiği cevap asırları kucakladı: “Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz bu dâvâdan vazgeçmem”
Bu istiğna düsturlarını Prof. Dr. Hüseyin Uzun kardeşim, geçtiğimiz hafta Çorum’daki sohbetinde dile getirdi. Seyitler kafilesi, bu istiğna düsturunu takip etmişlerdir. Bu düsturu titiz bir şekil uygulayanlardan biri de Bedüzzaman Hazretleri’dir.
Sultan Hamid’in maaş teklifini kabul etmeyen, Said Halim Paşa’nın teklifini kabul etmeyen, Mustafa Kemal’in parlak tekliflerine hiç ehemmiyet vermeyen, Pakistan Maarif Bakan yardımcısının hediyelerini reddeden, Emirdağ’da kendisine teklif edilen ev, mobilya ve maaşı istemeyen, hayat boyunca minnetsiz yaşayan bir Bediüzzaman…
Hüseyin kardeşim, bunu çok güzel bir şekilde dile getirdi. İlçelerimizden ve çevre illerimizden teşrif eden kardeşlerimiz çok memnun ve mütehassis olarak döndüler. İktisat ve kanaati kendine hayat biçimi olarak kabul etmeyen nice insanlar haram yollar da hayatlarını devam ettiriyorlar. Hakkımızın yüzde seksene yakını kredi kartı ile hayatını devam ettiriyor.
Günlük hayatımız da en önemli şey istiğnadır. Menfaat karşılığında haysiyetini kaybeden insanları gördükçe halimize şükrediyoruz.