Aslında değişen bir şey yok. Güneş bu gün de yine aynı yerden doğdu, aynı yerden battı. Dünyanın geneli şimdi miladi takvimi kullanıyor.
İslam dünyası, asırlarca hicrî takvimi kabul etmişti… İnsanların acizliği ve çaresizliği hep aynı kaldı… Günde, iki yüz binden fazla insan dünyaya geliyor…
Yüz elli bin insan da ebedi aleme gidiyor… Bu dehşetli kervan içinde, hayat bir su gibi akıp gidiyor… Bugün, insanlığın en önemli meselesi ebedî alemi kazanmak veya kaybetmektir…
Bu anlayış içinde olan insanlar dünyalarını güzelleştiriyorlar ve sevimlileştiriyorlar. Yeni yılın hayat halleri bu noktada birleşiyor. Hidayetin ulaşmadığı ülkeler ve yerleşim mahalleri İslamın mesajlarını bekliyor.
Hâlâ; canlı varlıklara ilâh nazarı ile bakan insanlar dünyamızda yaşıyorlar. Hazret-i İsa’nın (as) Allah’ın oğlu olduğuna inanan insanlar var. Hidayete ermiş ehl-i iman, dünyanın beşte birine yakın. Bediüzzaman’ın haber verdiği “en yüksek gür sada” hâlâ insanlığın beklentisidir. Günlerin ve yeni yılların beklediği işte budur…
Ehl-i imanın, özellikle Nur talebelerinin asıl görevinin bu olması gerekiyor. Bu ihtiyaç; insanların yediği gıda, içtiği su, soluduğu hava kadar ehemmiyetlidir. “Hidayet hadd-i zatında büyük bir nimettir ve vicdani bir lezzettir ve ruhun cennetidir.” hakikatinin insanlık için ne kadar önemli bir şey olduğunu bilmek gerekiyor…
Yeni yılın ekonomik beklentileri kadar, insanlığın geleceğini düşünmek başta ehl-i imanın en başta gelen meşgalesi olmalıdır. Nur talebeleri bu anlayış içinde olduğu zaman, “Sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.” hakikatine mâsadak olunur.
Yeni yılın; ülkemize, dünyaya hayırlı, mutlu anlar yaşatmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz…