Bir ailenin saadet-i hayatiyesi, koca ve karı mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam eder. Tesettürsüzlük ve açık saçıklık, o emniyeti bozar, o
mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünkü açık saçıklık kılığına giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından daha iyisini görür. Ve yirmi adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor. O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir. Şöyle ki:
İnsan, hemşire misillü mahremlerine karşı fıtraten şehevanî his taşıyamıyor. Çünkü mahremlerin simaları, karabet ve mahremiyet cihetindeki şefkat ve muhabbet-i meşruayı ihsas ettiği cihetle, nefsî, şehevanî temayülâtı kırar. Fakat bacaklar gibi şer’an mahremlere de göstermesi caiz olmayan yerlerini açık saçık bırakmak, süflî nefislere göre, gayet çirkin bir hissin uyanmasına sebebiyet verebilir. Çünkü mahremin siması mahremiyetten haber verir ve namahreme benzemez. Fakat meselâ açık bacak, mahremin gayrı ile müsâvîdir. Mahremiyeti haber verecek bir alâmet-i farikası olmadığından, hayvanî bir nazar-ı hevesi, bir kısım süflî mahremlerde uyandırmak mümkündür. Böyle nazar ise, tüyleri ürpertecek bir sukut-u insaniyettir!
Lem’alar, Yirmi Dördüncü Lem’a, s. 317-18
LÛGATÇE:
alâmet-i farika: farklılık belirtisi.
emniyet-i mütekabile: karşılıklı güven, emniyet.
fıtraten: yaratılışça.
hemşire: kız kardeş.
hürmet-i mütekabile: karşılıklı hürmet, saygı.
karabet: yakınlık, hısımlık, akrabalık.
mabeyn: ara.
mahrem: nikâh düşmeyen, dinen evlenilmesi haram olan; çok yakın akraba; anne, baba, kardeş vb.
misillü: gibi, benzeri.
müsâvî: eşit, denk.
saadet-i hayatiye: hayatın saadeti, mutluluğu.
sukut-u insaniyet: insanlığın alçalması; insanî yönden değer yitiriş, alçalış.
tesettür: örtünme.