Biz “Kàlû belâ”dan cemiyet-i Muhammedîde (asm) dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peyman ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz; müttehidiz.
Her bir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir. Zira ecnebîler fünûn ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı manevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve sanat silâhıyla, i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.
Amma cihad-ı haricîyi Şeriat-ı Garrânın berâhin-i kàtıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaîleriyiz; husumete vaktimiz yoktur.
Cumhuriyet ki (HÂŞİYE) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garrâ teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzî olunmuş olur. [“Muhakkak ki Allah sonsuz güç ve kudret sahibidir.”] hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.
İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.
İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu; Şeriat da hürdür, Meşrutiyet de. Mesâil-i Şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.
Yeis mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır...
HÂŞİYE: O zaman “Meşrutiyet,” şimdi o kelime yerine “Cumhuriyet” konulmuş.
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 45
LUGATÇE:
berâhin-i kàtıa: kesin deliller.
cihetü’l-vahdet-i ittihad: birlik yönü.
fünûn: fenler, bilimler.
husumet: düşmanlık.
icbar: zorlama, zorla yaptırma.
ihtilâf-ı efkâr: fikir ayrılıkları, anlaşmazlıkları.
i’lâ-yı kelimetullah: Allah’ın ismini, davasını yüceltmek, yaymak.
inhisar-ı kuvvet: kuvveti tek elde bulundurma.
kàlû belâ: Allah’ın kulların ruhlarını yarattıktan sonra “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna kulların “Evet” diyerek cevap vermesi.
mesâil-i Şeriat: Şeriatın meseleleri.
muvahhid: Allah’ın varlığına ve birliğine inanan.
müttehid: birleşmiş, birlik olmuş.
peyman: yemin, and.
terakkî: ilerleme, gelişme.
tevzî olunmak: dağıtılmak.