Cumhuriyet ki (HAŞİYE) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.
On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
HÂŞİYE: O zaman “Meşrûtiyet,” şimdi o kelime yerine “Cumhuriyet” konulmuş.
Eski Said Dönemi Eserleri, D. Harb-i Örfî, s. 45
***
Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zabta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve latif bir vakıa-i müdafaayı beyan ediyorum.
Orada benden sordular ki: “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?”
Ben de dedim: “Eskişehir mahkeme reisinden başka daha sizler dünyaya gelmeden ben dindar bir Cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder.
Hülâsası şudur ki: O zaman, şimdiki gibi, hâlî bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu; ben de tanelerini karıncalara verirdim, ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular; ben de derdim: “Bu karınca ve arı milletleri cumhuriyetçidirler. O cumhuriyetperverliklerine hürmeten, taneleri karıncalara verirdim.”
Sonra dediler: “Sen Selef-i Salihîne muhalefet ediyorsun.”
Cevaben diyordum: “Hulefa-yı Râşidîn; her biri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddık-ı Ekber (ra), Aşere-i Mübeşşereye ve Sahabe-i Kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar Cumhuriyetin reisleri idiler.”
İşte ey müddeiumûmî ve mahkeme âzâları!
Elli seneden beri, bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik Cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, lâik manası bîtaraf kalmak, yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükûmet telâkki ederim.
Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı, s. 422
LÛGATÇE:
Aşere-i Mübeşşere: Cennetle müjdelenen on Sahabî.
Hulefa-yı Râşidîn: Dört büyük halife.
hürriyet-i şer’iye: Şeriat dairesindeki hürriyet, şeriatın kurallarıyla sınırlı olan hürriyet.
kanunda inhisar-ı kuvvet: Kuvvetin kanunda toplanması, gücün hukukta olması.
müddeiumûmî: Savcı.
Selef-i Salihîn: Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ilk rehberleri ve Ashab ile Tabiînin ileri gelenleri ile Tebe-i Tâbiînden olan Müslümanlar.
Sıddık-ı Ekber: En büyük doğrulayıcı, sâdık; Hz. Ebûbekir.
sefahetçi: Dinen yasak olan zevk ve eğlencelere düşkün bir hayat süren.