Yirmi beş devadır.
Hastalara bir merhem, bir teselli, manevî bir reçete, bir iyadetü’l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.
İhtar ve İtizar: Bu manevî reçete, bütün yazdıklarımızın fevkinde bir sür’atle (HÂŞİYE) telif edildiği gibi, hem umuma muhalif olarak, tashihata ve dikkate vakit bulmayarak, telifi gibi gayet sür’atle, ancak bir defa nazardan geçirildi. Demek, müsvedde-i evvel hükmünde müşevveş kalmıştır. Kalbe fıtrî bir surette gelen hatıratı sanatla ve dikkatle bozmamak için yeniden tetkikata lüzum görmedik. Okuyan zatlar, hususan hastalar, bazı nâhoş ibarelerden veyahut ağır kelimelerden ve ifadelerden sıkılıp gücenmesinler, bana da duâ etsinler.
“O sabredenler ki, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Biz Allah’ın kullarıyız; sonunda yine O’na döneceğiz’ derler.” (Bakara Sûresi: 156.)
“Beni yediren ve içiren O’dur. • Hastalandığımda bana şifa veren de Odur.” (Şuara Sûresi: 79-80.)
Şu Lem’a’da, nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musîbetzede ve hastalara hakikî bir teselli ve nâfi’ bir merhem olabilecek Yirmi Beş Devayı icmalen beyan ediyoruz.
BİRİNCİ DEVA
Ey bîçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor; tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darb-ı mesel dillerde destandır ki “Musîbet zamanı çok uzundur; safa zamanı pek kısa oluyor.”
İKİNCİ DEVA
Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünkü ibadet iki kısımdır. Biri müsbet ibadettir ki, namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerdir. Diğeri menfî ibadetlerdir ki hastalıklar, musîbetler vasıtasıyla musîbetzede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı Rahîm’ine iltica eder, yalvarır. Halis, riyasız, manevî bir ibadete mazhar olur.
Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah’tan şekvâ etmemek şartıyla, mü’min için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha vardır. Hatta bazı sâbir ve şakir hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivâyât-ı sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekki değil, teşekkür et.
HAŞİYE: Bu risale dört buçuk saat zarfında telif edilmiştir.
(Rüşdü, Re’fet, Hüsrev, Said)
Lem’alar, s. 326
LÛGATÇE:
darb-ı mesel: Atasözü.
deva: İlaç; hastalığı iyileştiren şey.
fıtrî: Kasıtsız; zorlanmadan, kendi halinde, olduğu gibi.
Hâlık-ı Rahîm: Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
icmalen: Kısaca, özetle.
iltica etmek: Sığınmak.
itizar: Özür beyanı.
iyadetü’l-mariz: Hastayı ziyaret etme, hal ve hatırını sorma.
keşfiyat-ı sadıka: Peygamber ve velilerin manevî ve doğru tesbitleri, keşifleri.
müşevveş: Dağınık, düzensiz.
nâfi’: Faydalı.
riyasız: Gösterişsiz.
sâbir: Sabreden.
şakir: Şükreden.
şekvâ etmek: Şikâyet etmek.
teşekkî etmek: şikâyet etmek.