Hatime
Cenab-ı Hak, hadsiz kudret ve nihayetsiz rahmetini göstermek için insanda hadsiz bir acz, nihayetsiz bir fakr derc eylemiştir. Hem hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için insanı öyle bir surette halk etmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış.
Ve o makine-i insaniyede yüzer alet var. Her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükâfatı ayrıdır. Âdeta insan-ı ekber olan âlemde tecellî eden bütün esma-i İlâhiye, bir âlem-i asgar olan insanda dahi o esmanın umumiyetle cilveleri var. Bunda sıhhat ve afiyet ve lezaiz gibi nâfi’ emirler nasıl şükrü dedirtir, o makineyi çok cihetlerle vazifelerine sevk eder, insan da bir şükür fabrikası gibi olur. Öyle de musîbetlerle, hastalıklarla, âlâm ile, sair müheyyic ve muharrik arızalar ile, o makinenin diğer çarhlarını harekete getirir, tehyîc eder. Mahiyet-i insaniyede münderiç olan acz ve zaaf ve fakr madenini işlettiriyor. Bir lisan ile değil, belki her bir azanın lisanıyla bir iltica, bir istimdad vaziyeti verir. Güya insan o arızalar ile, ayrı ayrı binler kalemi tazammun eden müteharrik bir kalem olur, sahife-i hayatında veyahut levh-i misalîde mukadderat-ı hayatını yazar, esma-i İlâhiyeye bir ilânname yapar ve bir kaside-i manzume-i Sübhaniye hükmüne geçip, vazife-i fıtratını ifa eder.
Lem’alar, İkinci Lem’a, s. 28
***
İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nevi lezzetler ile mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve gayet derece acziyle beraber hadsiz maddî, manevî düşmanları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zâhirî ve bâtınî ihtiyaçları bulunan ve mütemadiyen zeval ve firak tokatlarını yiyen bir bîçare mahlûk iken, birden iman ve ubudiyetle böyle bir Padişah-ı Zülcelâl’e intisâb edip, bütün düşmanlarına karşı bir nokta-i istinad ve bütün hâcâtına medar bir nokta-i istimdad bularak, herkes mensup olduğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi, o da böyle nihayetsiz Kadîr ve Rahîm bir Padişaha iman ile intisâb etse ve ubudiyetle hizmetine girse ve ecelin idam ilânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse, ne kadar memnun ve minnettar ve ne kadar müteşekkirâne iftihar edebilir, kıyas ediniz.
Sözler,
On Üçüncü Söz, s. 184
LÛGATÇE:
âlâm: Acılar, elemler.
âlem-i asgar: En küçük âlem.
bâtınî: içe ait, içsel.
derc eylemek: Yerleştirmek, koymak.
halk etmek: Yaratmak.
insan-ı ekber: En büyük insan.
kaside-i manzume-i Sübhaniye: Bütün noksanlıklardan uzak olan Cenab-ı Hakk’ın hassas ölçülerle düzenli bir şekilde yazdığı kaside.
levh-i misalî: Dünyada yapılanların kayıt edildiği, görüntülendiği yer.
lezaiz: Lezzetler.
muharrik: Harekete getiren.
mukadderat-ı hayat: Allah’ın takdir ettiği hayat programı; kader.
müheyyic: Heyecanlandıran.
münderiç: içinde bulunan.
nâfi’ emirler: Faydalı işler, haller.
nukuş-u esma: Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin sanatlı ve süslü görüntüleri.
tazammun eden: içine alan.
tehyîc etmek: Heyecanlandırmak.
ubudiyet: Kulluk, ibadet.
vazife-i fıtrat: Yaratılıştan gelen görev.
zeval: Sona erme, son bulma.