Hakikatli bir rüya-i hayaliyede, Birinci Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acib rüyada benden soruldu:
“Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?”
Rüyada demiştim:
“Cenab-ı Hak bir kısım maldan onda bir, (HÂŞİYE-1) veya bir kısım maldan kırkta bir, (HÂŞİYE-2) kendi verdiği malından birisini bizden istedi; tâ bize fukaraların dualarını kazandırsın ve kin ve hasedlerini men etsin. Biz hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenab-ı Hak, müterakim zekâtını kırkta otuz, onda sekizini aldı.
“Hem her senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenab-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevi orucu beş sene cebren bize tutturdu.
“Hem yirmi dört saatte bir tek saati, hoş ve ulvî, nurânî ve fâideli bir nevi talimat-ı Rabbaniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenab-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimat ve koşturmakla bize bir nevi namaz kıldırdı” demiştim.
Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki o rüya-i hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Söz’de, medeniyetle hükm-ü Kur’ân’ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir:
Birisi: “Ben tok olduktan sonra, başkası açlıktan ölse bana ne?”
İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı riba ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî suretinde icrası ile vücub-u zekât ve hurmet-i ribadır.
Hem değil yalnız eşhasta ve hususî cemaatlerde, belki umum nev-i beşerin saadet-i hayatı için en mühim bir rükün, belki devam-ı hayat-ı insaniye için en mühim bir direk, zekâttır. Çünkü beşerde, havas ve avam, iki tabaka var. Havastan avama merhamet ve ihsan; ve avamdan havassa karşı hürmet ve itaati temin edecek, zekâttır. Yoksa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka-i beşer, daimî bir mücadele-i maneviyede, bir keşmekeş-i ihtilâfta bulunur. Gele gele tâ Rusya’da olduğu gibi sa’y ve sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar.
HÂŞİYE-1: Yani her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.
HÂŞİYE-2: Yani eskiden verdiği kırktan ki her senede galiben ve lâakal rıbh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.
Mektubat, 321
LÛGATÇE:
cereyan-ı riba: faizcilik, faizin devam etmesi.
eşhas: şahıslar, insanlar.
hurmet-i riba: faizin haram olması, faizciliğin yasaklanması.
idame: devam ettirme, sürdürme.
ihtilâlât: ihtilâller, ayaklanmalar, isyan etmeler.
lâakal: hiç değilse, en azından.
maraz-ı içtimaî: sosyal hastalık.
müterakim: biriken.
rıbh-i ticarî: ticarî kazanç, kâr.
terk-i zekât: zekât vermeyi terk etmek.
vücub-u zekât: zekâtın farz olması.
zayiat-ı maliye: malî zarar ve ziyan.