İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
İnsandaki kusur sonsuz olduğu gibi, acz, fakr ve ihtiyacına da nihayet yoktur. İnsana tevdi edilen açlıkla nimetlerin lezzetleri tebarüz ettiği gibi, insandaki kusur, kemâlât-ı Sübhaniye derecelerine bir mirsaddır. İnsandaki fakr, gınâ-i rahmetin derecelerine bir mikyastır. İnsandaki acz, kudret ve kibriyasına bir mizandır. İnsandaki tenevvü-ü hâcât, envâ-ı niam ve ihsanatına bir merdivendir. Öyle ise fıtratından gaye, ubudiyettir. Ubudiyet ise dergâh-ı izzetine kusurlarını “Estağfirullah” ve “Sübhanallah” ile ilân etmektir.
***
“İhlâs ile kulluk edenler nimetlerle dolu Cennet içindedir. Günaha dalan kâfirler ise Cehennem ateşindedir.” [İnfitar Sûresi: 13-14.]
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Her bir insan için hayat seferinde iki yol vardır. Bu iki yolun uzunluğu, kısalığı birdir. Amma birisinde, ehl-i şuhud ve ehl-i vukufun şehadet ve tasdikleriyle, onda dokuz menfaat ihtimali var. İkinci yolda mesele ma’kusedir, onda dokuz zarar ihtimali vardır. İkinci yolla gidenin ne silâhı var, ne zâhiresi. Tabiî, yolda pek çok korkulara maruz kalacağı gibi, ihtiyaçlarını def’ için çoklara minnet altında kalır. Fakat birinci yola sülûk edenin hem silâhı, hem erzakı beraberdir; pek serbestâne gider. Birinci yol Kur’ân yoludur, ikinci yol ise dalâlet yoludur.
Evet, ehl-i şuhudun, ehl-i vukufun tasdik ve şehadetleriyle sabittir ki, iman yümnüyle yürüyen, emn ü eman içindedir. Ve bilâhare, merkez-i hükûmete ulaştığında, onda dokuzu büyük mükâfatlara mazhar olacaklardır. Fakat dalâlet zulümatı içinde yürüyenler, esna-i seferde korkudan, açlıktan her şeye ve herkese tezellül ettikten sonra, mahall-i hükûmete vâsıl olduğunda, onda dokuzu ya idam veya ebedî hapse mahkûm olacaklardır. Binaenaleyh aklı olan, zararlı bir şeyi, dünyevî edna bir hiffet için tercih etmez.
Ehl-i şuhud dediğimizden maksat, evliyaullahtır. Zira velâyet sahibi, avamın itikad ettiği şeyleri gözle müşahede ediyor. Kur’ân yoluyla gidenlerin silâh ve zahîreleri ise Kadîr-i Mutlak’a, Ganiyy-i Kerîm’e olan tevekkül onları temin eder. Zira, tevekkül, istinad ve istimdad noktalarını tazammun ediyor. Bu noktalar da Kelime-i Tevhidi istilzam ediyor. Kelime-i Tevhid de namazı iktiza ediyor. Namaz dahi ubudiyetin esas bir rüknüdür. Ubudiyeti emreden, tekliftir. Mükellefiyetini îfâ edenin, mükellefiyet müddetince, mükellefiyet-i askeriye gibi, yemekleri, libasları ve sair hayat lâzımeleri hazine-i Rahman’dan verilir. Mükellefiyet-i askeriye iki buçuk senedir, amma mükellefiyet-i ubudiyet müddet-i ömürdür.
Mesnevî-i Nuriye, s. 242-243
LÛGATÇE:
ehl-i şuhud: Kâinatta tevhid delillerini aynen seyreden, İlâhî ve gizli sırları Hakkın izni ile gören şuhud ehli, velî.
emn ü eman: Emniyet ve eminlik; güven, selâmet.
envâ-ı niam ve ihsanat: Nimetlerin, ihsan ve ikramların çeşitleri, türleri.
hiffet: Hafiflik.
istilzam: Gerektirme.
istimdad: Yardım dileme.
ma’kuse: Tersine.
mirsad: Gözetleme aleti.
mükellefiyet-i askeriye: Askerlik görevi.
mükellefiyet-i ubudiyet: Kulluk görevi, ibadet.
rükün: Bir şeyi meydana getiren unsurlardan her biri, esas.
sülûk: Bir yola girme, bir yol tutup o yolda terakkî mertebelerine devam etme.
tenevvü-i hâcât: İhtiyaçların çeşit çeşit olması.
tezellül: Zillete katlanma, aşağılanma.
ubudiyet: Kulluk, ibadet.
yümün: Uğur, bereket.
zahîre: Erzak.