"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar

Risale-i Nur'dan
09 Ekim 2021, Cumartesi

11 Mart 1909

Hakikat

26 Şubat 1324, Volkan, Sayı: 70, Sayfa: 3.

Biz “Kàlû belâ”dan cemiyet-i Muhammedîde (asm) dâhiliz. Cihetü’l-vahdet-i ittihadımız tevhiddir. Peyman ve yeminimiz imandır. Madem ki muvahhidiz; müttehidiz.

Her bir mü’min i’lâ-yı kelimetullah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakkî etmektir. Zira ecnebîler fünun ve sanayi silâhıyla bizi istibdad-ı manevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve sanat silâhıyla, i’lâ-yı kelimetullahın en müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtilâf-ı efkâra cihad edeceğiz.

Amma cihad-ı haricîyi Şeriat-ı Garranın berâhin-i kàtıasının elmas kılıçlarına havale edeceğiz. Zira medenîlere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi icbar ile değildir. Biz muhabbet fedaîleriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

Cumhuriyet ki (HÂŞİYE) adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir. On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.

Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzî olunmuş olur.  “İnnallâhe hüve’l-kaviyyü’l-metîn” [Muhakkak ki Allah sonsuz güç ve kudret sahibidir] hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.

İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.

İnsanlar hür oldular, ama yine abdullahtırlar. Her şey hür oldu; Şeriat da hürdür, Meşrûtiyet de. Mesâil-i Şeriatı rüşvet vermeyeceğiz. Başkasının kusuru insanın kusuruna senet ve özür olamaz.

Yeis mâni-i herkemâldir. “Neme lâzım, başkası düşünsün” istibdadın yadigârıdır.

Bu cümlelerin mabeynini rabtedecek olan mukaddematı, Türkçe bilmediğim için mütâliînin fikirlerine havale ediyorum.

Said Nursî

HÂŞİYE: O zaman “Meşrutiyet,” şimdi o kelime yerine “Cumhuriyet” konulmuş.

Eski Said Dönemi Eserleri, s. 45

LÛ­GAT­ÇE:

abdullah: Allah’ın kulu.

âmir-i vicdanî: Vicdana emreden, vicdanı çalıştıran; vicdanın emredici olması.

berâhin-i kàtıa: Kesin deliller.

cihetü’l-vahdet-i ittihad: Birlik yönü.

ihtilâf-ı efkâr: Fikir ayrılıkları, anlaşmazlıkları.

inhisar-ı kuvvet: Kuvveti tek elde bulundurma.

mesâil-i Şeriat: Şeriatın meseleleri.

muvahhid: Allah’ın varlığına ve birliğine inanan.

mütâliîn: Okuyanlar, okuyuyup inceleyenler.

müttehid: Birleşmiş, birlik olmuş.

peyman: Yemin, and.

tevzî olunmak: Dağıtılmak.

Okunma Sayısı: 1954
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    10.10.2021 22:30:47

    Her cümlesi ciltler dolusu muhteva içeriyor. Zahiren bir sayfa bile değil ama açılmaya çalışılsa onlarca cilt açılabilir. Tanımlamalar, kavramların birbiriyle ilişkisi, sebep ve sonuç kurulması nefes kesiyor. Ancak bir şahs-ı manevi ile birlikte hareket ederek anlamaya çalışmak azim faydalar getirecektir. Rabbim istifade edenlerden eylesin inşaAllah!.

  • Mehmet Türeli

    9.10.2021 15:12:26

    Eğitime değer verirsek, beyin göçüne engel olursak, super beyinli çocuklarımızı tesbit ederek imkanlar verirsek fen ve sanatta ilerleyebiliriz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı