Sual: “Meclis-i Mebusanda Hıristiyanlar, Yahudîler vardır. Onların reylerinin Şeriatta ne kıymeti vardır?”
Cevap: Evvelâ, meşverette hüküm ekserindir. Ekser ise Müslümandır, altmıştan fazla ulemadır. Mebus hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. Demek hâkim İslâm’dır.
Saniyen: Saati yapmakta veyahut makineyi işletmekte, sanatkâr bir Haço ve Berham’ın reyi muteberdir; Şeriat reddetmediği gibi Meclis-i Mebusandaki mesalih-i siyasiye ve menafi-i iktisadiye dahi ekserî bu kabîlden olduğundan, reddetmemek lâzım gelir. Amma ahkâm ve hukuk ise zaten tebeddül etmez, tatbikat ve tercihattır ki meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ahkâm ve hukuku sû-i istimal etmemek ve bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları yapmak, etrafına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz; gidilse, intihardır.
[...]
Sual: “Şu hükûmet ve Türkler nasıl olsalar, biz rahat edemiyoruz, yükselemiyoruz. Başımızı kaldırıp onların üzerinden âleme temaşa etmek ve ellerimizi onlarla beraber safî suya uzatmak, kendimizi de bir kavim olduğumuzu göstermek nasıldır? Zira hükûmet ve İstanbul daha bulanıktır.”
Cevap: Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı ammenizin misal-i mücessemi olan mebusan hâkimdir; hükûmet, hadim ve hizmetkârdır.
Öyle ise kendinizden teşekki ediniz; her kabahati hükûmet ve Türklere atmakla çok aldanırsınız.
Size bir misal söyleyeyim: Her tarafa şubeler salmış bir büyük çeşme başında bir tagayyürat olursa, her tarafa da sirayet eder. Fakat yüz pınarın ortasında büyük bir havuz olursa, o havuz pınarlara bakar ve onlara tâbidir. Faraza, o havuz tamamen tagayyür ederse veyahut Allah etmesin bozulursa da, çeşmelere tesir etmez–eğer pınar, pınar olursa.
İşte Bakınız: İstibdadın hükmünce, İstanbul ve hükûmet bulâgbaşı idi; şikâyette hakkınız vardı. Şimdi ise hakikat itibarıyla bilkuvve, İstanbul göldür, hükûmet havuzdur, Türk zeynâbdır veya öyle olmak lâzımdır. Pınar bizlerdedir ve bizde olmak gerektir...
E.S.D.E., Münâzarât, s. 169-70
LÛGATÇE:
ahkâm: Kesin ve açık hükümler, temel kanunlar.
bulâgbaşı: Kaynak, pınar.
efkâr-ı amme: Kamuoyu.
hâkimiyet-i millet: Millet hâkimiyeti.
mebusan: Mebuslar, milletvekilleri.
menafi-i iktisadiye: Ekonomi alanını ilgilendiren faydalar.
mesalih-i siyasiye: Siyasî maslahatlar, siyasetle ilgili menfaatlar.
misal-i mücessem: Cisimleşmiş misali.
tagayyürat: Değişimler.
teşekki etmek: Şikâyet etmek.
zeynâb: Gölcük, havuz.