Ehl-i dünya bir siyasette ve bir sanatta ve bir vazifede, ya bir hayat-ı içtimaiyeye ait bir hizmette ve hususî bir nevi ticarette bulunan her bir taifenin bir nevi kongrede toplanması ve müzakeresi gibi; iman-ı tahkikî hizmet-i kudsiyesinde bulunan Nur Talebeleri dahi kader-i İlâhiyenin emriyle ve inayet-i Rabbaniyenin tensibi ve sevkiyle bu medrese-i Yusufiye kongresine gelmesinde inşaallah pek çok kıymettar manevî fayda ve ehemmiyetli neticeler ihsan edilecek ve Nurun erkânları, her biri bir elif gibi tek başına bir yerde bir kıymeti varsa, bir elif üç elifle omuz omuza gelip hâlen görüşse bin yüz on bir olması gibi, bu içtimada kıymeti ve inşaallah kudsî hizmeti ve sevabı bin olur. O elif, elfün olur.
***
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Bugün benim pencerelerimi mıhlamalarının sebebi, mahpuslarla muârefe ve selâmlaşmamaktır; zâhirde başka bahane gösterdiler. Hiç merak etmeyiniz. Bilâkis benim ehemmiyetsiz şahsım ile meşgul olup Nurlar’a ve talebelerine çok sıkıntı vermediklerinden, beni cidden ve kalben onların şahsî ihanetler ve işkencelerle ta’zib etmeleri, Nurlar’ın ve sizlerin bedeline olduğu ve bir derece Nurlar’a ilişmemeleri cihetinde memnunum ve sabır içinde şükrederim; merak etmiyorum. Siz dahi hiç müteessir olmayınız. Gizli düşmanlarımız memurların nazar-ı dikkatini şahsıma çevirmesinden, Nurlar’ın ve talebelerinin selâmet ve maslahatları noktasında bir inayet ve bir hayır var diye kanaatim var. Bazı kardeşlerimiz hiddet edip dokunaklı konuşmasınlar, hem ihtiyatla hareket etsinler ve telâş etmesinler, hem herkese bu meseleden bahis açmasınlar. Çünkü safdil kardeşlerimiz ve ihtiyata daha alışmayan yeni kardeşlerimizin sözlerinden mana çıkaran casuslar bulunur; habbeyi kubbe yapar, ihbar edebilir. Şimdi vaziyetimiz şaka kaldırmıyor. Bununla beraber hiç endişe etmeyiniz. Biz inayet-i İlâhiye altındayız ve bütün meşakkatlere karşı kemal-i sabırla, belki şükür ile mukabele etmeye azmetmişiz.
Bir dirhem zahmet, bir batman rahmet ve sevabı netice verdiğinden, şükretmeye mükellefiz.
Said Nursî
Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, s. 516
LÛGATÇE:
elfün: Bin.
iman-ı tahkikî: İnandığı şeylerin aslını, esasını bilerek inanma; sarsılmaz iman.
inayet-i Rabbanîye: Allah’ın inayeti; Cenab-ı Hakk’ın mahlûkatın terbiye, tedbir ve idaresinde onlara yapmış olduğu lütuflar, himayeler, yardımlar.
mıhlamak: Çivilemek.
muârefe: Tanışma.
safdil: Temiz yürekli olduğu için kolay aldatılabilen, saf kimse.
ta’zib: Azap çektirme, eziyet etme, sıkıntı verme.
tensip: Uygun görme, münasip kılma, uygun bulma.