Obezite problemi Dünya ile birlikte Türkiye’yi de tehdit ediyor. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
Obezite çok önemli bir konu. Ülkemizdeki obez birey sayısı çok arttı. Geçen günlerde bu konuda saha araştırması yapan bir hocamız “Amerika’dan daha kötü durumdayız” dedi. Artış oranımız fazla. Bu bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de artıyor. Ciddî bir sorun olduğunu biliyoruz. Bakanlık da bunu çok önemsiyor. Bu konuda yapacak çok şey var da biraz zor bir konu. Onu bilmemiz lâzım. Meselâ, tütünle mücadele zor bir şeydir. Ama Türkiye bunu başardı. Çünkü orada hedef belli. Ama obezite daha zor bir şey. Tütünde “Bıraktım” kararını verdiği zaman bırakılabiliyor. Ama “Obeziteyi bırakacağım” diyemiyorsunuz. Bir kültürünüz var. İşte çocukların biraz “tombiş” olanını seviyoruz. Evimize gelenlere “ye, ye, ye!” diyoruz. Sünnete uymasa dahi “ye bir şey olmaz” filan… Böyle bir algı ve kültür var. Bunu değiştirmek lâzım. Çocuklardaki obezite özellikle önemli. Büyükler bir şekilde ikaz görür; tansiyon çıkar, kalp krizi geçirir... Ama çocuklarda daha vahim. Çocuklarda olduğu vakit çocuğun bünyesinde değişikliklere sebep oluyor. O zaman müdahale edip önlem almazsanız, o çocuk ileride normal kilosuna dönse bile birtakım kalıcı olumsuzluklar olabiliyor. Bu konuda okullarda yapılacak çalışmalar var. “Beslenme dostu okul” programı var. Bunu İstanbul’daki okullarda yaygın bir şekilde yapmak istiyoruz. Şimdiye kadar bazı okullar ilgi duyuyordu. Bilhassa özel okullar, farklı bir şey olsun diye… Biraz reklâm boyutu vardı. Ama şimdi biz bunu yaygın bir şekilde yapmak istiyoruz. Bunun için bir pilot uygulama ve rehberlik yapıyoruz. Bunun yanında internet ortamında “beslenme asistanı” diye bir program hazırlamayı düşünüyoruz. İnsanların girip kendi talepleri doğrultusunda yardım alabileceği bir çalışma yürütüyoruz.
EŞ ZAMANLI ÇOK İŞ YAPMAK GEREKİYOR
Obezite ile mücadelede iki temel şey var birisi fiziksel aktivite, bir tanesi de beslenme ile ilgili düzenlemeler. Hareketsiz bir toplumuz, bu kültürü değiştirmek lâzım. Okullarda spor saatleri arttırılıyor. Belediyelerin çeşitli yerlere koyduğu spor aletleri var. Belediyelerin bu noktada gayretleri güzel. Lojistik destek de verebiliyorlar. Belediyelerle işbirliği hazırlıklarımız var. Daha işin başındayız. Eş zamanlı çok iş yapmanız gerekiyor. İşin içine Millî Eğitim Bakanlığını, Tarım Bakanlığını, Sanayi Bakanlığını katmadan olmaz. Meselâ biz burada kendi mutfağımızda bazı uygulamalara başladık. İki tarz yemek var. Her yemeğin kalorileri yazıyor. Yemekhane iki parça; bir taraf salata ağırlıklı, kalorisi daha düşük yiyecekler. Diğer tarafta ise ana yemekler, ama onların da kalorileri hesaplı.
Fiziksel aktivite olarak yapılabilecek en kolay şey, bazı spor salonları ile kurumsal anlaşmalar yapmak. Ciddî indirimler sağlamak. Bunun örneği var. Orta vadede ise kendi tesisimizi yapmak gibi. Veya masa başı egzersizleri gibi… Epey geniş bir projemiz var. Meselâ kendi asansörlerimizde, “binerseniz şöyle olur, binmezseniz şöyle olur” gibi. Diğer taraftan merdiveni gösteren oklar olsun diyoruz. Merdivenlerde belli yerlerde “Buraya kadar şu kadar kalori yaktınız” diye yazılar koyalım istiyoruz. Çok kalabalık olduğumuzdan uygulaması zor bizim açımızdan, ama merdivenlerde ara yerlerde meyve kapları koyalım dedik. Oradan geçerken bir elma alarak çıksın. Yani yürümeye teşvik etmek için… Biz yapamasak da, küçük çaplı işyerlerine tavsiye edebiliriz. Yani bunu kurumsal olarak burada uygulayıp, başka yerlerde de yaygınlaştırma düşüncemiz var.
Böyle projeler sunmak, görüş beyan etmek isteyen vatandaşlar sizinle hangi kanallardan irtibat kurabilir?
Web sitemiz var. “www.istanbulhalksagligi.gov.tr” diye. Oradaki iletişim linki çok iyi çalışıyor. Öneri ya da şikâyet olarak gelen her şey ilgili birime ulaşıyor. Bir kopyası da bana geliyor. Benden bir daha ilgili birime gidiyor. Bu da ne demek? “Müdür bunu takip ediyor” demek. Ve o kişiye verilen cevap da bana geliyor. Gerçekten takip ediliyor. Pek çok şeye de müdür yardımcılığı seviyesinde cevap veriliyor. Oradan gelen öneriler bizim için kıymetlidir, onları takip ediyoruz. Başka yerlerden de meselâ Sağlık Bakanlığı, SABİM var. SABİM’e yazsanız da eğer bizi ilgilendiriyorsa bize iletiliyor zaten. Ama bunun sitemizden gelmesi daha kısa bir yol. Telekom’la bir çalışma yapıyoruz. Meselâ Tivibu’ya halk sağlığı filmleri konulacak. İnsanımız oradan seyredebilecek. İstanbul Ajans’ı var, onlarla da benzer bir şey yapacağız.
Ruh sağlığıyla ilgili ne gibi çalışmalarınız var? Aile içi şiddet var. Bunu önlemeye yönelik çalışmalar da sizin ilgi alanınıza giriyor mu?
Ruh sağlığı diye bizim şubemiz var. Şu anda gündemde olan toplum ruh sağlığı merkezleri. Bakanlığın planında ruh sağlığı hizmetlerinin yeniden yapılanması ile ilgili bir ana tema var. Biliyorsunuz ruh ve sinir hastalıkları hastahaneleri var. Meselâ Bakırköy’de bir tane var. Samsun’da, Manisa’da Elazığ’da vs. belli yerlerde… Bakırköy denilince herkes, her yerden buraya gelmeye çalışıyor. Buna hastahane temelli hizmet modeli diyoruz. Bir de toplum temelli model var. Toplum deyince hemen biz, yani Halk Sağlığı Kurumu akla geliyor. Bir de bunun karma modeli var ki Türkiye karma modeli tercih ediyor. Hastahaneler dursun, bunların yatak sayıları azaltılsın. Sekiz tane ruh ve sinir hastalıkları hastahanesi olacağına farklı şehirlerde psikiyatri yatakları eklensin hastahanelere, ama toplamda yatak sayısını arttırmak gibi bir çabamız olmasın. Mümkün olduğu kadar insanları hastahanede yatmadan idare edebilelim.
Ağırlıklı olarak şizofreni diye bilinen kronik psikotik rahatsızlığı olan hastaları önceliyoruz. Biz halk sağlığı mantığıyla hizmetleri organize ederken risk yaklaşımı uyguluyoruz. Risk grupları vardır. Burada “Ben bunaldım, depresyona girdim” diyen insanlardan daha öncelikli bir grup var. Bu insanlar hastahanelerde uzun süre yatırılsa dahi başarı sağlanamıyor ve bu çok pahalı bir şey. Onları barındıracak kadar yerimiz de yok. Dolayısıyla bu modelde deniyor ki “Hastahanede yatması gerekiyorsa yine yatsın, ama mümkün olduğu kadar az yatsın.” Bu insanlar toplum içinde yaşayabilsinler. Hayatlarını idame ettirebilsinler. Mümkünse bir meslek edinsinler, çalışabilsinler meşgaleleri olsun, ailelerine yük olmasınlar, intihar etmesinler, suç işlemesinler, olabildiğince iyi bir durumda yaşasınlar. Dolayısıyla bunun gereği olarak, biz ilçelerde mahallelerde Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri açıyoruz. Orda hem psikiyatrist var, hem psikolog var. İlerde gönüllü çalışanlar da olacak. Orada onlara birtakım el becerileri, meslek edindirme kursları filan verilecek. Belediyelerle de yardımlaşarak hem de ailelerini eğitmek istiyoruz.
Bizi ilgilendiren kısmı o. Zaman içinde bunun kapsamı da genişleyecektir, yaygınlaşacaktır.
Aile içi şiddetle ilgili bizim yaptığımız özel bir şey yok. Bizim kapsama alanımızda değil. Yani ağırlıklı olarak Sağlık Bakanlığının alanında değil.
Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri “bunalım”ları önleyici olabilir mi?
Toplum Ruh Sağlığı Merkezi dediğimiz şizofreni düzeyindeki hastalıklar için… Ama ileride daha farklı şeyler yapılabilir. Meselâ depresyon gibi daha hafif rahatsızlıklar için bu tür şeyler yaygınlaştırılabilir.
SİGARA DENETİMİNDE BAŞARI SAĞLANDI
Sigara denetimini siz yapıyorsunuz. Başarılı olunmasına rağmen bazı şikâyetler de oluyor mu?
Sadece bu iş için ekiplerimiz ve düzenli kontrollerimiz var. Tütün şubemiz var. Çevre sağlığı teknisyeni arkadaşlarımız var. Bunlar gece gündüz denetimler yapıyorlar. Geçen gün bir mesajda diyor ki, “Bir kuaförde ağır bir koku vardı. ‘Burada sigara içiliyor mu?’ diye sordum. ‘Evet içiliyor’ dediler” diyor. Niye? Çünkü müşteriler istiyor. Müşteri sigara içmek istiyor. Şimdi buna “İçme, dışarıda iç gel!” diyemiyor. Onlar açısından bakarsanız durum böyle. Herbir kuaforü, sokak aralarındaki berberleri fiilen denetlemek zor bir şey. Bu, bilinçle olabilecek bir şey. Geçenlerde Bakanlıktan bize intikal eden bir şey oldu. “Düğün salonları iki farklı fiyat veriyormuş” dediler. “Sigara içilecekse fiyatı bu kadar, içilmeyecekse şu kadar” diye… Biz burada bir denetim kurgusu yaptık. Bayan arkadaşlar düğün salonlarını aradılar. “Bizim düğünümüz olacak da dâvetlilerden çok sigara içen var, sigara içemeyecekleri için gelmeyebilirler bile, sigara içilmesine için veriyor musunuz, fiyat fark ediyor mu?” filan diye sordular. Allah’tan, böyle bir şey çıkmadı.
Biz çalışmalarımızı yapıyoruz; ciddî manada başarı sağlandı. Meselâ biz bir vali yardımcısı ile birlikte meşhur eğlence mekânlarını gece dolaştık. Kasten oralara gittik, çünkü vatandaşın gözünde “dokunulmaz yerler” diye bir algı oluşabiliyor. Aynı uygulamayı her yerde yapıyoruz. Ama meselâ gecenin 3’ünde sokak aralarında, binanın alt katında bir gece kulübü… İçeri bir giriyorsunuz ki millet kendinden geçmiş, sigara orada en hafif şey. Sahibiyle konuşuyorsunuz. “Ben elimden gelen çabayı gösteriyorum, ama gecenin 3’ünde kafayı çekmiş bir adam benim buradaki güvenliğime kafa atıyor. Adam kendinde değil, bu adamın sigara içmesini engellemeye çalışmak yaka paça dışarı atmak büyük sıkıntı” diyor. Adam da dertli. Ama nereden nereye geldik? Hattâ evde bile “Kadın kocasını, çocuk babasını eğer sigara içiyorsa şikâyet etsin” aşamasına geldik. Yapılması yapılmaması ayrı konu, tartışılabilir. Ama konuşulması dahi güzel bir şey, geldiğimiz noktayı göstermek bakımından.
KAPATMA CEZASI DAHA CAYDIRICI
Biz otobüslerde sigara içilen zamanları biliyoruz. Yani meselâ mola bitiyor, adam geliyor, otobüsün kapısında sigarasını yakıyor. Yanında çocuğu var, ona rağmen.
Evet, yıllarca yatılı okulda okuduğum için şehirler arası yolculuk çok yaptım. Memleketten İstanbul’a gelip giderken hiç unutamadığım manzaralara şahit oldum. Yeni evli genç çift var, kucaklarında bebekleri var. Sabaha kadar oturup sigara içtiler, on saat boyunca. Yanındaki adam bir şey dese “İn taksi tut” deniyordu. Şimdi tersi oldu. Burada esnaf odalarının, şoför odalarının, taksici odalarının da birşeyler yapması lâzım. Bizim burada tütün kurulumuz var. Vali Bey bizzat ilgileniyor bu konuyla. Aylık toplantıları oluyor. Orada bunlar konuşuluyor. O kurulda bir çok yerin temsilcisi var. Bu konuda mevzuat düzenlemeleri de yapılacak. Şimdiye kadar ruhsat iptali, kapatma cezası filan yoktu. O konuda ciddî bir hazırlık var. Mevzuatta belirli bir ceza var. Bin ile beş bin lira arasında bir şey… Bu cezayı ağırlıklı olarak mülkî amirler, kaymakamlar veriyorlar. Bakanlık “Cezayı üst sınırdan kesin” diyor. İkinci seferde iki katı oluyor. Kapatma cezası daha ciddî bir caydırıcı unsur.
Biz yine Boğaz kenarında bir yerde denetim yaparken hem içene, hem işletmeye ceza yazıyoruz. Vatandaş dedi ki “Bana bunlar izin verdi.” Deniz kenarında olan yerlerde açılıp kapatılabilir bölümler var. Bu tarz sistemler yaptılar. Açılabilir olduğu zaman eskiden açık sayılıyordu. Adam düğmeye basıp açıyordu hemen. Onların bu gibi masraflarını da sigara firmalarının karşıladığı bilgisi var, genel bir bilgi olarak dünyanın pekçok yerinde. Vatandaşa ceza kesince “Ben ödemiyorum. Bana içebilirsin dedi. Kapalı alan mı, açık alan mı bunun ölçüsü nedir. Tarifi nedir ben bilmiyorum” diyor. Ondan sonra ciddî bir tartışma oldu. Sonra işletme sahibi kabul etti. Vatandaşın da hakkını araması lâzım.
—SON—
ABDULLAH ERAÇIKBAŞ
FARUK ÇAKIR