Hasan Özgenç: Bugünün bütün gençleri esnafından tut, öğrencisine kadar her bir kesim sağlam bir imana sahip olmak istiyorlarsa Kur’ân’ın son tefsiri Risale-i Nur’a iyice sapasağlam sarılsınlar, öğrensinler.
-Dünden devam-
Zübeyir Ağabey’le tanıştınız mı?
Beni Risale-i Nur eserleriyle tanıştıran arkadaşım Selçuk, sürekli Zübeyir Ağabey’den bahsederdi. Şöyle iyidir, Zübeyir Ağabey böyledir deyip durunca; “Kim bu Zübeyir Ağabey yanına götür de ben de tanıyayım en azından, tanıştıracaksın bu senin vazifen” dedim. Bir hafta içinde yanına gitmeye niyetlendik. Bir haber aldık ki Zübeyir Ağabey vefat etmiş. Sağlığında göremediğim Zübeyir Ağabey’in cenazesine katılmak nasip oldu. Ama nasıl bir cenaze, Fatih Camii’nin içi dışı dolu. Kalabalıktan polisler bir kargaşa çıkmasın diye tedbir almış. Cenaze namazını kıldık elhamdülillah. Aldılar Zübeyir Ağabey’i, geriye iki cenaze kaldı. Bütün kalabalık hareketlenince, kalanlar şaşırdı. “Allah Allah bütün bu kalabalık bu kişi için miymiş, kimmiş ki bu, çok zengin, çok ünlü biri galiba” diye tahminler yürütmüşlerdi.
Namaz sonrasında 15-20 tane güvercin şap şap kanatlarını çırpıp tabutu sıvazlayıp uçup gittiler. Etraftaki evlerden, aynı meraklı gözler pencerelere taşmış, “Kim ki bu?” tahminlerini yürütmeye devam ediyorlar. General mi, mal varlığı ne kadar, neleri vardır kim bilir ohoo diyerekten... Bilmiyorlar ki hiçbir şeyi yok, dağlar gibi sağlam imanı vardı, maşallah!
Sizin şairlik yönünüz de var galiba? Şiirler yazıyor musunuz?
Bu bir ilham aslında, Risale-i Nurlar’ın da feyziyle hemen aklıma geldiği anda yazıya geçirmem de gerekiyor. Bir anda gelince, dükkânda meselâ anında yazıya döküyorum. 5 yıldır falan yazıyorum aklıma geldikçe. Yeni Asya için de yazmış olduğum ve 50. yılımız için de tasarladığım, planladığım şiirlerim var.
Peki gençlere, öğrencilere tavsiyeleriniz var mı? Bugünün gençleri neler yapmalıdır?
Bugünün bütün gençleri esnafından tut, öğrencisine kadar her bir kesim sağlam bir imana sahip olmak istiyorlarsa Kur’ân’ın son tefsiri Risale-i Nur’a iyice sapasağlam sarılsınlar, öğrensinler. İçlerine sindire sindire okusunlar. Hem dünyaları güzelleşecek hem ahiret hayatları güzelleşecek inşallah, tebarekallah.
Bunları deyince de aklıma şu geldi. Üstad’ın Fatih, Sofular’daki camiye cemaat olarak kim gelirse inkışafa vesile oluyor.
Geçenlerde İzmir Tire’den İbrahim adında bir hoca geldi. Dâvet ettim, karşıda benim de dükkânım var, gelin bir çay içelim diye. Neyse geldi, tabloda asılı “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz” vecizesini görünce:,“Siz Nurcu musunuz?” dedi heyecanla. Kayınpederi de Nur Talebesiymiş. Kayınpederi gelince bizimle de muhakkak tanıştırmak istediğini söyledi.
Derken, bir ay sonra geldi imam hatip arkadaşın Osman ismindeki kayınpederi. Bana heyecanla anlatıyor:
- Bir arkadaşım vakt-i zamanında bir kitap verdi, bunu okuyacaksın diye. Ben de adına bile bakmadım, attım cebime. Ne gafletliymişim Hasan kardeş ya. 7 sene yüzüne bakmadım kitabın. Ayıktım da yedi sene sonra aklıma geldi. “Sen ne vefasızsın be Osman, arkadaşın seni saymış, bir kitap vermiş attın bir kenara. Git bul, oku!” Buldum, adına baktım önce ‘Küçük Sözler’. Açtım, okudum ve aradığımı bulduğumu anladım. Hemen bana kitabı veren arkadaşımın yanına gittim. “Vefasızlığımı bağışla, bana 7 sene önce bir kitap vermiştin. Onu yeni elime aldım, bir kere okudum. Ondan başka yok mu ya?” dedim. “Olmaz mı gardaşım” diye yenilerini verdi, verdi, verdi. Ben doymayınca, “Gardaş ben çok susuzmuşum, yok mu bunun kaynağı?” deyince derslere başladım.
Cenâb-ı Hak ona da öyle ikram etmiş Nurlar’ı. O zamanlara gelmiş. Bir ders yapardı, şaşırırsın. Maşaallah! Muazzam okuduğunu, o okuduğunda sanki Risale-i Nurlar dile gelmiş, konuşuyor gibi olduğunu dersini dinleyenlerden de dinlemiştim. O da vefat etti, Allah rahmet eylesin. Oğlu Oğuz ve damadı İbrahim de İzmir nur talebelerindenler, onlar yaşıyor. Allah razı olsun.
Dükkânınızda neler anlatırdınız, günleriniz nasıl geçerdi?
Farklı farklı güzellikler oluyordu dükkânımda. Herkes gelir. Risale-i Nur okuruz. Eskiden dükkânıma hergün iki, üç tane Nur Talebesi gelirdi. Ya okuyan, ya okulu bitiren, ya esnaftan gelenler olurdu. İstanbul’da okuyan ve çalışan pek çok Nur Talebesi benim dükkânıma gelmiş ve sohbet etmişiz. Dükkânda, duvarlarda Üstad’dan vecizeler, gazeteden yazılar ve haberler olur her zaman.
Meselâ,
- Söz Bediüzzaman’ın
- Risalelere dokunmayınız!
- Risale-i Nurlar hürdür! gibi iman hizmeti maksatlı yazılar dükkânımda hep asılı durur. Gelen gençlere de “Bediüzzaman’ı tanıyor musunuz?” diye üç beş soru sorar, öyle göndeririz.
Allah razı olsun Ağabey, maşaallah. Allah hizmetlerinizi kabul etsin. Allah bu daireden ayırmasın.
Amin...
***
Okunan gazete Yeni Asya
Yeni Asya benim gazetem
48 yıldır ne ben senden
Ne sen benden ayrılmışam
Evime rahatlıkla götürdüğüm,
Yeni Asya benim gazetem
Eşe dosta tavsiye ettiğim,
Okurken yüz kızartmayan
Benim gazetem Yeni Asya’m
İlim, kültür, bilgi dağarcığımı büyüten
Yeni Asya benim gazetem
Başta Risale-i Nur’un neşrini yapan
Susamış gönüllere iman suyu serpen
Hasımların saldırısından sarsılmayan
Korkmadan, usanmadan, azimle, aşkla
Şevkle bu ilahi hizmete devam eden
Yeni Asya benim gazetem
Daima hakkın, adaletin yanında olan
Nice masum ve mahkumlara rehber olan
Nizamsız hukuksuzlara dur diyen
İmansızlık yangınında evladının yandığını gören
Onu kurtarmaya giden Bediüzzaman’ın
Hizmetini üstlenen Yeni Asya benim gazetem
Seninle iftihar etsem çok mu?
Hayır dediğini duyar gibiyim
Her okuyan böyle der zaten
Yeni Asya benim gazetem
Gazete, basının her zaman çoktur tesiri
Sen lahana yaprağı kadarsın ama
Oluyorsun hakikatin gür sesi
Yeni Asya benim gazetem
Ebediyen kısamayacaklar senin bu sesini
Sen müsterih ol Yeni Asya’m
***
RÖPORTAJ-1: FARUK ÇAKIR
[email protected]
Fotoğraflar: Mustafa Sait Önal - Yeni Asya
-SON-