Gençlerin önünde sanatın ve edebiyatın her türünde, istidatları nisbetinde kullanabilecekleri geniş bir hazine var. Üstelik bu hazinedeki bahislerde neyi ne zaman nasıl kullanmaları gerektiğini gösteren şifre misal cümleler, girişler, atıflar, misâller var ve hepsi açılmayı ve kullanılmayı bekliyor.
Birinci Bölüm: Zaman Bediüzzaman ve Davasından Yanadır
—Dünden devam—
Bediüzzaman Beşlemesi: Hakikatli hayal ile kurgulanan tarihî romanlar
Bediüzzaman Beşlemesi serisinde romanın asıl kahramanı Bediüzzaman Said Nursî ve talebeleridir. Zaman yirminci asır, mekân Anadolu, Şam, Balkanlar, Kafkasya ve Rusya’dır. Üslûpta, ekseriyetle ‘di’li geçmiş zaman da denen görülen geçmiş zaman kullanılmıştır. Eserlerde geçen bütün şahıslar, hadiseler ve yerler gerçektir. Roman üslûbu kaynak vermeye pek müsait olmadığından kitaplarda kaynak gösterilmese de hepsi mahfuzdur. Tasvirler, kahir ekseriyetle bizzat görülerek aslına uygun olarak yapılmıştır. Roman tarzının gereği olan hayal hassası kullanılırken Üstadın kullandığı ve ‘hakikatli hayal’ dediği tarza azamî derecede riayet edilmeye çalışılmıştır.

Bediüzzaman Beşlemesi’nin tarihî seyrinin devamı mahiyetindeki Nur Hareketi Serisi’nde hadiseler, şahıslar, zamanlar, mekânlar gerçektir. Tamamına yakını iki-üç şahitli ve belgelidir. Hizmetleri yaşayanlar, aynı zamanda kitapları da okuyacakları düşünülerek kendilerini hadiselerin içinde hissetmeleri için üslûpta birinci şahıs eki kullanılmıştır.
Bu seride diğerinden farklı olarak, serî boyunca ‘mahzun yüz’ gibi sıfatlarla hayalî bir şahıs ve hadiseler kullanılmıştır. Bunun sebebi, genç Nur Talebelerine, Risâle-i Nurları başkalarına tanıtma hususunda, olma ihtimali imkânsız gibi görünen hadiselerle hizmet ufku açma, makul hareketlerle her türlü ihtimali nazara alarak hedefe ulaşma örneği verme çabasıdır.

Üçüncü kitaptan itibaren bazı bölümlerde yer alan şahıs da hadiseler de hayalîdir. Hayal hassasını kullanırken bâtılı tasvir etme ve okuyucuların zihnini malayani maceralarla meşgul etmemek için Üstadın ‘hakikatli hayal’ tarzına hassasiyetle riayet edilmeye çalışılmıştır.
Yine de hisleri tahriş eden bir hal varsa yazarın zaafıdır ve okuyucularından haklarını helal etmeleri istirham olunur.
Bir konuşmanızda “Altmışlı yılların ikinci yarısındaki hizmet seyrini işleyeceğim kitabı yazmaya hazırlanıyorum” demiş ve kitabın ismini henüz belirlemediğinizi ifade etmiştiniz. O süreçte isimsiz olan bu eser bugün İnşirah Zamanı adı ile okurla buluştu. İsmin taşıdığı ağırlığı ve romanla kurduğu bağı bizimle paylaşır mısınız?

Benim çalışma şartlarımda bazen kitabın ismi muhtevayı hazırlar, bazen muhtevanın gidişatından isim çıkar. Bu kitapta ikinci şık gerçekleşti. Peygamber Efendimize (asm) risalet vazifesi verilmeden önce İnşirah hadisesine mazhar olmuş ve ağır bir vazife olan risâletin zemini hazırlanmıştı.

Fertlerin ve şahs-ı manevî hasletine haiz cemaatlerin, cemiyetlerin de yeni bir harekete geçmeden veya hamle yapmadan önce bir nevi inşirahla; nefis ve hevesle irtibat halinde olan his, hayal, duygu, düşünce dünyalarındaki zaaf tezahürü halleri temizleyerek kendini hazırlaması gerekir.
Nur Şakirdlerinin şahs-ı manevîsinin teşekkülünün akabinde de cemaatin böyle bir hazırlık ameliyesinden geçmesi gerektiğini düşünerek ilk bölüme İnşirah Sûresi’nin şerh denemesi ile başlayınca eserin muhtevası kitabın isminin ilhamına vesile oldu.

Şahıslar gibi şahs-ı manevîler de hemen her hareketlerinde, hasseten teşekkül safhalarında ve hayatî hizmet hamlelerinde ehil kişilerle yapılacak meşru meşveretle meseleleri müzakere ederek bir nevi inşirah hadisesine mazhar olurlarsa hem varlıkları sağlam bir zemine oturur, hem de her işlerinde başarılı olurlar.
Eserin ismi ve muhtevası biraz da Nur Hareketinin her vesile ile inşirah hasletine mazhar olma dileğinin ve duasının tezahürüdür.
1960’ların ikinci yarısı, Türkiye tarihinde oldukça çalkantılı bir dönem. Bu dönemi yazarken roman diliyle anlatmak kolay olmasa gerek. Sizi en çok düşündüren ya da zorlayan konu neydi?

“Aslan gerilir de öyle atlar” der Yahya Kemal.
Nur hareketinin, altmışlı yıllarda biraz da bu sözün hakikatini fiilen yaşadığı kanaatindeyim. Altmışlı yılların ilk yarısı, aslanın gerilme safhasıdır. Üstad Hazretlerinin vefatı, kanlı ihtilâl, Üstadın mezarının ihtilâlciler tarafından nebbaşane bir irtikâpla açılıp naşının Isparta’da bilinmeyen bir yere nakledilmesi, Nur Talebelerinin yaşadıkları mahallerden çıkmaları yasaklanarak bir nevi hapsedilmek istenmesi, baskılar, zulümler, hareketi sindirme, nuru üfleyerek söndürme hamakatı, bazı milliyetçi, mukaddesatçı çevrelerin Nurculara yapılmak istenen zecri görmezden gelmesi gibi daha pek çok hadise Nur Talebelerini iyice germişti.
Bu hengâme içinde İstanbul’da toplanan Nur Talebeleri meşru meşveret sistemini işleterek Nur Şakirdlerinin şahs-ı manevîsini teşekkül ettirdiler. Gerekli tedbirleri aldılar, siyasî ve içtimaî şartları hazırladılar ve atlamaya hazır hale geldiler. Gerilme sağlandıktan sonra atlamak da atlama hamlelerini anlatmak da kolaylaştı.

O atlama hamleleri sırasında çıktı ilk siyasî kanaat farklılıkları. Nur cemaati içinde temayüz etmiş siyasî kimlik taşıyan bazı kişilerin, cemaatle istişare etmeden bazı siyasî tercihler yapmaları, cemaat ekseriyetinin karşı çıkması üzerine İstanbul’da yapılan istişarelerde, o teşebbüsten vazgeçme kararının alınması, kendileri de bu kararı kabul ettikleri halde Ankara’ya gidince dinî parti kurma teşebbüsüne tekrar destek vermeleri, anlatırken zorlandığım hususlardan biriydi.
Serinin birinci kitabı olan Muhabbet Fedaileri’nde aslan misâl Nur Hareketinin -gerileme değil- gerilme safhasını yazdığım için bu ve benzerî bazı dâhili hadiselerin dışında İnşirah Zamanı’nı teşkil eden atlama safhasının çalkantılı hadiselerini anlatmakta fazla zorlandığımı söyleyemem.

Sırası gelmişken şu tavzihi de yapmak isterim: Daha önce Muhabbet Fedaileri’nde altmışlı yılların tamamını mücmelen yazdığım, şimdi de ikiye ayırarak mufassalan işlediğim için tamamı yeni yazılan ekser bölümlerin yanı sıra bazı bölümlerde bahis, hadise ve tabir benzerlikleri olabilir. Bunlar yenileme, genişletme, aynı hadiseyi farklı yorumlama çabası olarak görülmeli, zaaf addedilmemeli ve müsamaha ile bakılmalıdır.
Risale-i Nurlar, gençlerin keşfetmesi gereken bir hazine
Eli kalem tutan, yazma istidadı olan gençlere neler tavsiye edersiniz?
O gençlerin önünde sanatın ve edebiyatın her türünde, istidatları nisbetinde kullanabilecekleri geniş bir hazine var. Üstelik bu hazinedeki bahislerde neyi ne zaman nasıl kullanmaları gerektiğini gösteren şifre misal cümleler, girişler, atıflar, misâller var ve hepsi açılmayı ve kullanılmayı bekliyor.

Gençler önce niçin yazacaklarını, ne yazacaklarını, nasıl yazacaklarını, neticede ne beklediklerini kararlaştırmalı, kabiliyetlerini hangi türlerde daha iyi kullanabileceklerini tespit etmeli, o türleri iyice öğrenmeli, başarılı örnekler okumalı, onların hepsini hafızalarında mezcettikten sonra hemen bütün hasselerini, latifelerini kullanarak yazmalıdır.
On yazıp birini yayınlayan, kalıcı eserler verir
Yazdıklarını önce kendisi beğenmeli, ardından meseleye muttali olan arkadaşları ile müzakere edip fikirlerini almalı, biraz bekleterek zihnini yazının tesirinden kurtardıktan sonra tekrar okumalı; hayalini, duygusunu, düşüncesini kullanarak yazıya kendisinden ne kattığını bilerek son şeklini verip efkâr-ı ammeye maletme cihetine gitmelidir.

Bilhassa sanat eseri addedilen hikâye, roman, şiir, deneme, tiyatro türlerinde on yazıp bir neşrederlerse başarılı olurlar. Bediüzzaman’ın hayatı, Risâle-i Nur Külliyatı, Nur Talebelerinin hizmet maceraları, Nur Hareketinin hizmet merhaleleri, cemiyet hayatı ile münasebetleri gibi hususlarda cemaatin ve cemiyetin beklediği eserleri verirler ve dünyada ahirette mükâfatını görürler inşallah.

Röportaj: Yasir Özer
Fotoğraf: Erhan Akkaya - Yeni Asya
Nurculuk tarihine ışık tutan iki seri
Nurculuğun tarihi ‘roman’ tadında sizlerle - Bediüzzaman Beşlemesi ve Nur Hareketi Serisi yenilendi
–SON–