"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yuvada çocuk olmak: Aile kaledir

08 Temmuz 2019, Pazartesi 00:46
Çocuk yuvasında büyüyen, şimdi ise bir kamu görevlisi olarak çalışan Türkün Güneş’le çocukluğunu ve yuvadaki günlerini konuştuk. Güneş ailenin öneminden bahsederken, “Aile her şeydir, aile kaledir” diyor.

Çocuk yuvasında büyüyen Türkün Güneş ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi bizi ne kadar hüzünlendirse de ondan alacağımız çok ders olduğu açık.  Güneş “Eğer ilerde bir yuvam olursa çok güzel olacak, çünkü aile her şeydir, aile kaledir” diyor. Güneş, bütün zorluklara karşı kendine bir yol bularak hayatına yön vermiş; “Kötünün içinde her zaman iyi bir şey çıkartırım” diyor. 

Türkün bey ilk olarak kısaca  kendinizden bahseder misiniz?

Aslen Karslıyım doğma büyüme İstanbulluyum. 29 yaşındayım. Bir kız kardeşim var, ilk ve orta okulu Eyüp’te Ortaokul ikiden itibaren Avcılarda okudum. Liseyi Esenyurt Lisesi’nde bitirdim. Eğitim hayatıma halkla ilişkiler bölümü okuyarak devam ediyorum. Şu an Avcılar Kaymakamlığı’na bağlı İçişleri Bakanlığı’nın projesi olan ‘Açık Kapı Projesinde’ sorumlusu kamu personeliyim. 

Yuvada büyüdüğünüzü biliyoruz, yuvaya bırakılma sebebiniz neydi? Bize o günleri anlatır mısınız?

Biz varlıklı bir aileydik, babam ticaretle uğraşırdı. İflas etti, ondan sonra ailemiz dağıldı. Annem evlendi, yuva kurdu. Babam bizi bırakıp Moskova’ ya gitti 9 yıl boyunca hiç görüşmedik.

Yuvaya geldiğiniz ilk gün ne hissettiniz?

Ben 5 yaşındaydım. Babam, kız kardeşim ve benim elimden tutmuş gidiyoruz. Eyüp’teydik, her yer çok güzel görünüyordu. Camiler... İçimden buralar ne güzel diyorum. Çocuk yuvasına bırakılacağımı nerden bilebilirim? Kız kardeşim, ben ve babam yuvaya giriş yaptık. Memur odası gibi bir yere girdik. Sekreter daktiloya Türkün Güneş yazdı. Babam “Oğlum ben geleceğim” dedi. Biz kız kardeşimle ayrılacağımızı anladık. O an kardeşimle bir sarılışımız var... Ağlıyoruz, bizi kimse ayıramıyor. Kardeşimin elinde poşeti vardı: kıyafetleri, terliği, o poşet ben de kaldı. Kardeşim gitti.

Kardeşiniz nereye gitti? Aynı yuvada değil miydiniz?

Kız kardeşimi Üsküdar Çocuk Yuvasına götürdüler. O zamanlar kızlar ve erkekler ayrı yurtlarda kalıyordu. Kız kardeşim benden bir yaş küçük, dört yaşındaydı.

Peki kız kardeşinizle daha sonra buluştunuz mu?

Yılda bir kere kardeşler buluşması diye bir etkinlik yapılırdı. Bir saatlik bir süreydi. Etkinlik alanında buldun buldun... zaten bir saati kardeşimi bulmakla geçirirdim.

Yuvanın ilk günü nasıl geçti? İlk geceyi hatırlıyor musunuz?

Kardeşimin poşeti bende kalmıştı. O poşete öyle bir sarılışım var ki... Bir bakıcı çağırdılar, bakıcıya orada anne deniliyor, okumuş insanlar değil. Beni gördü “heehh geldi bir piç daha” dedi. Zaten bir elinde çarşaf, diğer elinde demir sopa ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Terminator gibi bir kadındı. Beni bir odaya götürdü, dolap verdi, dolaba eşyalarımı bıraktım. Dolabın kilidi yoktu. İlk geceyi unutamıyorum: Yatmışım yatağa gece saat 03.00 anne ışığı açmıştı, elinde sopayla ranzalara vurarak uyandırıyor. Kalktık tabii hepimiz. Yanımdaki diyor ki “Her gece tuvalete kalkıyoruz.” Öyle yavaş yavaş alışmaya başladım. Aradan iki gün geçti. Çocuklar dolabımı talan etmişler. Oranın çocuklarının psikolojileri bozuk tabii kardeşimin poşetini alıp yırtmışlar, kıyafetleri savurmuşlar. Ben de havada birbirlerine attıkları kız kardeşimin terliğini gördüm. Onu kurtarmaya çalışıyorum. Verin diyorum onu, kız kardeşimin o. Çok tuhaf bir durum anne baba seni terk etmiş, ben terliğin peşindeyim.

Durum sizi nasıl etkiledi? Psikolojik destek aldınız mı?

Şöyle birkaç defa psikologa gittim ama bana “Oooooo sen bizden daha iyisin. Maşallah” dediler.

Dikkatimi çekti bakıcılara anne derdik dediniz. Anne demediğiniz zaman sorun oluyor muydu? Anne derken ne hissediyordunuz?

Hiçbir şey çünkü onların gerçek anne olmadıklarını biliyorduk. Yok, sorun olmazdı. Ama yaramazlık yaptığımız zaman döverlerdi. Şımarmamak yaramazlık yapmamak lazım.

Dayak olayını biraz açar mısınız? Ne tür şiddete maruz kaldınız?

İlk dayağım şöyle oldu; Yatırmışlar bizi yere, ayaklarımız havada, ne olacak diyorum, anlamadım şaşkınım! Bu ne diyorum yaa! Falakaya çektiler. Şaka gibi, tuhaf gelebilir ama insan alışıyor. Her çarşamba ve pazar günleri yirmişer yirmişer banyoya sokulurduk. Banyo bizlere evimizi hatırlatırdı. Gerçek annelerimiz bizleri şefkatle yıkardı. Ama banyoya yirmişer girerken anlıyorduk cehenneme girdiğimizi çünkü fırça ve demir taslarla bizleri döverek yıkarlardı. Anne gözlerimiz yanıyor ne olur yavaş diye ağlardık. Kaynar suyu bilerek döker haşlarlardı bizleri. Hatta hortumla ayakta önce kaynar suyla bizleri hizaya sokarlardı. Bizden küçük çocuklara kaynar su gelmesin diye önlerine siper ederdik kendimizi. Onlar küçük yapmayın diye. 

Anneler gitti, öğretmenler geldi 

Peygamber efendimiz de yetimmiş. Allah bütün yetimleri korurmuş. O banyoda kaynar suda anladık, Allah’ın bizi koruduğunu; geceleri Allah’a  yalvarırdık bitsin bu rüya diye, evlerimize gidelim diye. Her gece kardeşlerimizle ağlardık. Bir de Belgrad Ormanı var. Her pazar ormana gider bizlere eğitim verirlerdi. Koşu yaptırırlar, güzelce döverlerdi. Ormanın ortasında yüz kişi yere falaka pozisyonunda ayaklar çıplak, çam ağacı sobasıyla dayak yerdik. Sonra akşamı cehenneme geri giderdik. Yıllar sonra anneler gitti. Öğretmenler geldi dayak bitti tabii her şey çok güzel olmaya başladı. On yaşımdan sonra gerçek iyi, güzel insanlar geldi yuvaya.

Peki arkadaş ortamınız nasıldı?

Arkadaş ortamım güzel, çünkü hepsi senin kardeşin. Kardeşlik duygusu çok güzel bir şey, onlardan başka konuşup, dertleşip, yaramazlık yapacak kimsen yok, onlar her şeyin.

Arkadaşlar arasında gruplaşmalar oluyor muydu?

Gruplaşmalar yoktu. Ama güçlüler, bizden büyükler vardı. Onlar bize çok çektirdi.

Hala görüştüğünüz arkadaşlarınız var mı?

Var tabii ki samimi olduğum arkadaşlarım. İyi yerlere geldiler. Öğretim üyesi olan var, öğrenci işleri sorumlusu, Acun Medya’da fotoğrafçı...Ramazan kardeşim var. Eyüp’te mısır kulübesi var, güvercinlere mısır atıyor. Kötü durumda olanlar da var. Durumu atlatamayan kardeşlerim şu an bazıları öldü. Bazıları uyuşturucu batağına düştü.

İlk takdir belgesini ben getirdim yuvaya 

Bunlardan bahsetmişken eğitiminiz ne şekilde ilerledi? 

Şöyle, o civara ait okullara kaydımız yapıldı. A B C gibi on beşerli  gruplar her sınıfa üç öğrenci verilirdi. Benim sınıfım 1-A’ydı. Liseyi düz lise olarak bitirdim, Üniversiteyi kazandım fakat çalışmak zorunda olduğum için devam edemedim. Şu an açıktan devam ediyorum.  İlk takdir belgesini alan çocuk bendim yuvada. Bilgi yarışmasında yuvalar arası yarışmalarda yuvayı ben temsil ettim ve üç kez üst üste 1. olduk. Ödül olarak Japonların sponsor olduğu Japonhostesle uçakta İstanbul turu yaptırdılar. İstanbul’un on beş en başarılı çocuklarını gezdirler. 

Hep açtık, doymazdık 

Okuldan bahsetmişken beslenme anımdan bahsetmek isterim. Beslenme çantası diye bir olay var. Bilirsiniz. Anneler bize beslenme verirdi, ama sadece bir börek biz zaten onu okula gidene kadar yerdik, çünkü hep açtık, doymazdık. Benim gittiğim sınıf öğretmeni bizden sorumlu üç öğrenci görevlendirdi. Anneleri onlara ne hazırlıyorsa  bize de ondan getirecekler. Diğer iki arkadaşımınkiler hazır şeyler (İkram, Biskrem, meyve suyu) getirirdi. Benden sorumlu olan Rehan, domates, salatalık getirirdi hep. Bir gün dedim ki lan oğlum Allah rızası için bir kerede sen bisküvi, meyve suyu getir! Çocuğum işte domates, salatayı sevmiyorum.

Yuva hayatı size ne kattı?

Tertipli olmayı öğretti. Okula giderken 6.15’te kalkardık. Yataklar jilet gibi olacak, olmazsa dayak yerdik! 6.30’da herkes hazır olur. 6.45’te kahvaltı yapıp çıkardık. Benim bir felsefem var. Kötünün içinde iyi bir şey bulmak. 

Sizi evlat edinmek isteyen oldu mu?

Evet oldu on yaşındaydım. Hatta edindi. Lakabı Hanım Ağa diye birisi, çok zengindi. Boğaz’a karşı evi vardı. Ama on gün durdum kendi isteğimle yuvaya geri geldim.

Size sahip çıkacak akrabanız yok muydu?

Vardı; halam, amcam, babaannem.. Amcam izin günleri ve tatillerde kardeşimle beni babaanneme götürürdü. Onu çok severdik, eteğine sarılırdık. Babaannem ölse biz ne yapardık derdim. Kız kardeşim, “kendimi 4. kattan atarım” derdi. Bir gün yurttayken telefon geldi: Amcamın oğlu. “Oğlum babaannen öldü” dedi. Haberi alınca yuvadan kaçtım, dolmuşa bindim, param yok. “Ağabey beni Avcılar’a götürür müsün?” dedim.

Kaç yaşında yuvadan ayrıldınız?

Şöyle, halamın kocası vefat ediyor, halam geliyor yurda beni ve kız kardeşimi alıyor. Zaten halam almadan iki gün önce Düzce’ye gönderilmiştim. 7-13 yaş yuva oluyor. 13-18 yaş yurt oluyor. Ben 13 yaşıma geldiğim için yurt bölümü olan Düzce’ye gönderilmiştim.

Halanızla aranız nasıldı? Size nasıl davranıyordu?

Halam şizofrene yakın sinir hastasıydı. Döverdi, kızardı, az yiyin derdi. Biz zaten yuvadan çıkmışız nasıl bizi döver... Geceleri buz dolabı operasyonu yapardık kardeşimle birlikte, açız gizli gizli yerdik. Halamın yanında yetiştik ama kötü yetiştik, yine rahat edemedik. Sürekli çalışmak zorunda kaldım. Kardeşim erken evlenmek zorunda kaldı çünkü sevgi eksikliği vardı.

Halanız pişman mı?

Pişman ama iş işten geçti.

Kız kardeşinizle aranız nasıldı?

Biz kardeşimle birbirimize çok bağlıydık. Kardeşim, “Abi ben evleniyorum” dediği zaman kız kardeşim gidiyor dedim. Daha da bağlandım. Şu an evli üç çocuğu var. Yeğenlerim beni çok sever. Ziyarete gittiğim zaman kardeşimle hep yan yanayız. Eniştem, “Sizin gibisini görmedim” der. 

Sadece filmlerde olmuyormuş...

Yuvada her ayın 1’inde harçlık dağıtılırdı. Herkese 20 lira verilirdi. Ben paramı dolar yapma kararı aldım ve dört yıl boyunca biriktirdim. Harçlığımı aldığım zaman yuvanın yanımdaki dövizciye gidip dolar yapardım. Dövizcideki ağabey de şunu dedi: “Her harçlığını alımca gel bir dolar da ben vereceğim sana.” Öyle öyle birikti. Bir gün ülkede devalüasyon oldu ve benim biriktirdiğim paranım değeri arttı. Yuvanın müdürü yanıma geldi, “Oğlum sakin ol paran bende” dedi. Ben dedim ki yuvadaki kardeşlerimi yemeğe götüreceğim. Amcam bir gün gelip dolarları almış, yıllarca yanıma gelmeyen babam yanıma gelmişti: “Oğlum doların varmış ne yaptın?” Yetişemedin dedim.

Biriktirdiğiniz parayla ilgili hayaliniz var mıydı? 

Aile kurmak olabilir. 

Paranızı kaybettiğiniz zaman ne hissettiniz?

Hiçbir şey çünkü çocuksun.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bana ailem değil, Devletim sahip çıkmış, şimdi ben de devletimin bana verdiği görevi seve seve yapıyorum. 

Röportaj: Kübra Baş

FOTOĞRAF: FATMA SAMURA

Okunma Sayısı: 6076
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı