Doğrusu gün geçtikçe içine girdiğimiz yaşımız gereği, hayatımıza yeni şeyler de giriyor. Yeni hallerle birlikte yeni duygular da yaşamaya başlıyoruz.
Evleniyorsun; anne babanın başında olduğu ağabeyler, ablalar, kardeşler arasından birden iki kişiye düşüyorsun. Bu biraz sarsıyor insanı. Alışkanlıkları terk etmek kolay olmuyor. Sonrası malum, çocuklar, onlarla geçen yorucu, hareketli yıllar. Derken onlar da büyüyor, okuyor ve üniversite sürecine gelince hem puanlarına hem de kendi kafalarına göre bir şehirde okumaya gidiyorlar. Aslında onların da hayatları bizim zamanında yaşadığımız duygu hareketlilikleri oluyor. Ben üniversiteye gönderirken babamın, otobüs hareket ettikten sonra gözyaşlarını sildiğini görmüştüm. Şimdi aynı duyguları biz yaşıyoruz.
Ömürden bir müddet daha geçince, evin şenlik günleri artık geride kalıyor. Başlangıca dönüyoruz ve kalıyoruz iki kişi. Bunun da yaşattığı değişik duygular var. Hiç değilse, evde iken çok kıymetini bilmediğin evlatların hasretini çekmeye başlıyorsun. Okul yıllarında düzenli olarak, tatiller beklerken, şimdilerde iş hayatıyla birlikte artık o da gitti. ‘Fırsat bulursak baba!’ cümlelerine alıştırıyoruz kendimizi. Şimdi dört gözle evlatlar ne zaman gelecek diye bekliyoruz. Sonra ne mi oluyor? Hayat, yeni ve taze duygularla çıkıyor karşınıza. Dünya tatlısı; ‘torunlar’. Evden, evlenerek ayrılan evlatlar, kucaklarında torunlarla geliyorlar size. Tabii ki hepsi de binler şükür vesilesi. Şimdi yüksek heyecanla kucağında torunlarla evlatları bekliyoruz. Telefonlara yansıyan fotoğraflar, videolar kesmiyor bu içli duyguları. Biliyorum, bizim çocuklar da anne baba olunca, torun torbaya karışınca daha iyi anlayacaklar ne demek istediğimizi.
Ne diyelim, Allah herkese ve evlatlarına sıhhat afiyet versin de yerinde mutlu olsunlar ve büyüklere gelirken sepetlerinde güler yüzlü, mutluluklarla gelsinler.