Es-Selamu aleyküm...
İlkokul, ortaokul ve liselerin açıldığı, üniversitelerin ise açılmasına az bir zaman kala, bir perşembe akşamı -hatta belki gecesi diyebilirim- yazıyorum bu satırları. Yaz tatili bitiyor ve nasıl geçti ne ara bitti koskoca bir mevsim, hiç mi hiç anlamadım.
Bir kitaptaki tabirle, “Hani saatli maarif takviminin sayfaları sonbahar yaprakları gibi birer birer düşer ya.” Şimdi ise sonbahar mevsimi yavaş yavaş başlarken, içimde bu mevsimde hissettiğim bir okul zamanı ve yeni dönem başlangıcının verdiği, yağmurlu havaların ve soluk renklerin tetiklediği garip bir “zamanın çok hızlı geçtiğini tekrar ve tekrar idrâk duygusu” hissediyorum. Bu duyguların arasından hafifçe bir perde aralayıp bahsetmek istediğim bazı şeyler var. İşte bu hızlı geçen yaz tatilimden yirmi küsur gün; “Risale-i Nur okuma programı”
Bu program hızlı geçen zamanımdan bir kısmını sanki durdurdu. Özenle, vazolara çiçek yerleştirircesine doldurdu günlerimi. Ben kendim istemiştim katılmayı bu programa. Evet... İstemiştim istemesine. Ama... Yine de tereddütlerim yoktu diyemem. Daha önce hiç üniversite kampına katılmamıştım. Daha önce hiç bu kadar uzun bir programa da katılmamıştım. Ne yapacaktım? Ya sıkılırsaydım, ya o kadar duramazsaydım... Liste yapmak isteyene liste uzar da uzar.
İlk 1-2 gün içinde olması lazım, yalan yok, anneme “21 gün kalmak zorunda değilim di mi?” demiştim. Ama sonradan insanları tanıdıkça, kamp ortamına alıştıkça, işte şu kadar gün kaldı, işte 5 gün kaldı, diye üzüldüğümüzü söyleyebilirim. O günleri geçirdiğim her arkadaşımdan, ablamdan Allah razı olsun. Oda arkadaşlarımdan, ev arkadaşlarımdan, tüm kamp arkadaşlarımdan... Şimdi tekrar hatırlayınca o günleri, onları ne çok sevdiğimi de hatırladım. Bazı insanların yüzüne bakmak bile mutlu eder ya, öyle dokundu bazı kişiler kalbime! Kendi çabasıyla ve Allah’ın lütfuyla Risale-i Nur’larla tanışmış kişilerden tutun, ailesi nur talebesi olduğu için bu ortamda büyümüş kardeşlerimize kadar... Onlardan pek çok şey öğrendim, pek çok şey kattılar hayatıma. Kendi isteğiyle, meyli ile bu programa katılıp yirmi gün gibi bir süreyi bu şekilde değerlendirme lütfuna erişmiş bunca insana motivasyon verebilecek, bu yolun meyvelerinden biri de bu uhuvvet duygusu olsa gerekti. Allah’ın merhametini, sevgisini hissetmek... İnsanlar vesileydi tabi. Birbirine saygı duyup hoş görerek, bazı kusurları görmezden gelerek, aslında üzerine Müslüman kimliğini geçirerek birbirine yaklaşırlarsa insanlar; Allah araya uhuvveti de verirdi sevgiyi de inşallah. Bu kısmı uzun tuttum çünkü “Kamptaki en güzel şeyler nelerdi?” diye sorsanız, derslerin yanı sıra ben kişilerin ismini tek tek sayabilirim :) Onun dışında günlük hayatımda zaman zaman okumayı denesem de, bir türlü düzenli okuyamadığım Risale-i Nur’lar... Bu kampta anladım ki, Risale-i Nur’larla bir sürü İslamî kavram yerine oturuyor, yerini buluyor. Kader kavramını Risale-i Nur’lardaki güzel izahlarla ablalar anlatınca, bir sürü boşluğun dolduğunu hissetmiştim sanırım. Hele tevhid dersi, kötülük probleminin çöküşü benim en sevdiğim derslerdendi. İnsanın halife oluşu, ibadet etmek, düzeni bozmamak... Bir sürü kilit kavramlar! Eneyi kullanarak sahipliği anlamak... Yani her şeydeki kusursuzluk, her varlığın yaratılışının sebebinin oluşu, peygamberimizin yüzü suyu hürmetine alemin yaratılışı, peygamberimiz, İslâm... Şu an buraya ne ben tüm hislerimi yazabilirim ne bu mucizeyi. Ama şunu söylemeliyim ben. Defterimin başını açmışım ve unutmak istemediğim için not almışım “Ruhumda, belki kalbimde yepyeni pencereler açtı.” “Çok farklı bir bakış açısı, İslamî kavramlar açılıyor, derinleşiyor, kapsamlı oluyor.”
Okudukça, dinledikçe içinizde bir şeylerin çözüldüğünü, çatladığını ve ruhunuza oralardan ışıklar girdiğini düşünün. Bildiğiniz, belki de bildiğinizi sandığınız şeyleri aydınlattığını, âşikar ettiğini… (Allah’ım bu satırları okuyan kişilere de bana da hidayet ver. Kalbimizden, aklımızdan geçenlere istikamet ver. Amin.) İşte bu kamp çok güzel insanlarla tanışmama, eski tanıdığım ablalarımla buluşmama ve Risale-i Nur’ların önemini daha çok kavramama vesile oldu. Bunların yanı sıra derslerde gelen ve aralarda birazcık uyusam toparlayacağım ama ara vakti oldu mu anında kaçan uykum, bazı dersleri yeterince odaklı dinleyememem, bazı anlar modlarımızın düşmesi ise insanlığın getirdiği şeylerden, tabii. Her şeyi toz pembe anlatmak da olmaz diyerek ekledim bunları, ama toz pembeyi de çok severim :) Son olarak kamptaki bir ablanın söylediği bir benzetmeyle bitirmek istiyorum. Hepimiz farklı farklıyız, aynı aşureyi oluşturan nimetler gibi. Birleşince ortaya çok güzel bir tatlı çıkıyor :)