"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zamanın Anahtarı: Sedd-i Zerâi

Tahir Zübeyir Ceylan
07 Temmuz 2018, Cumartesi 02:14
Sedd-i Zerâi; usûl-ü fıkıh kavramlarının esaslarından biridir.

Usûl-ü fıkıh kavramları, toplumun hayatî muhatabiyetlerini düzenleyen anahtar kelimelerdir. Emr, nehy, hass, amm vs. ifadelerle literatüleştirilen bu analitik sözcükler, gelenek-görenek modulünü şekillendirir ve içtimâî hayattaki an’âne yapısını ortaya koyar. An’âneyi koruyan öz kelime ise sedd-i zerâidir. Istılah anlamı; mefsedet ve mazarrat olduğu için, harama ulaştıran her türlü zerîanın (vasıta ve yolun) yasaklanmasıdır.1 Mefsedet; insanı müfsitliğe sürükleyen bütün gayr-i ahlâkî tavır ve tarzların cem’î bir kalıpla ifade edilmesidir. Ünlü usûl-ü fıkıh eserlerinden olup, bu kavramların sentetik analizini yapan “el-Muvâfakat” kitabının yazarı Şâtıbi, mefsedet itibariyle zerîayı dört kısma ayırmıştır:

1) Mefsedete sebep olan kesin zerâiler.

2) Mefsedete sebep olması nâdir olanlar.

3) Nâdirlikten ziyade mefsedete götüren zerîa.

4) Mefsedete sebep olması azla çoğun arasında yer oynayan zerîa. 2 

Dört kısımda sınıflandırılmış olan bu kavramsal ilmek örgüsü; ferdî ve içtimâi hayatı birer atkısal örgülerle sarmalamış, böylece bir ahlâkî aheng kazandırmıştır. Sedd-i Zerâi’nin Kur’ânî deliliyse İsrâ Sûresi 35. âyet-i kerimesindeki “Zinâya Yaklaşmayın!” emr-i İlâhisidir. Dikkat buyurur iseniz âyetteki lâfızsal kalıp “Yapmayın” demiyor,”Yaklaşmayın” diye ifâde buyuruyor. Yâni üstte belirttiğimiz üçüncü maddenin delili olmakla birlikte genel sarîhî mana, sedd-i zerâi kavramına mutâbık düşmektedir. Üstad Hazretleri ise “Mâdem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma!”3 diyerek silsilesel bir sedd-i zerâi anatomisi oluşturmuştur. Sedd-i Zerâi’nin şahsın bünyesinde yer etmesi; imânî esasların sağlam bir prensipler manzumuyla kavranmasıyla başlar, içtimâî hayatın ahlâkî savunmasını reflekse sokan, bu fıkhî kavramın tedrici olarak inşa edilmesiyle kemâle erer. Risâle-i Nur Külliyâtı; şahsı manzûmesel vecizeler şekliyle kavrattığı imânî hayat tarzını özellikle ahiret inancını burhânî bir çehreyle özümsetip, Kur’ânî bir şekillenmeyle bu kavramı bütün letâiflere enjekte etmektedir. Bugünlerde gayr-i ahlâkî olaylarla ruhumuz en şiddetli şekilde sarsılmakta. Çocuk kaçırılmaları, çocuk istismarları gibi rezil bir toplumsal ahlâksızlıkla karşı karşıyayız. Toplumun bünyesinden sökülen sedd-i zerâi eksikliğini ayn’el yakîn görmekteyiz. Eğer siz ahlâksızlığı öne çıkartıp, buna bir de literâtür kazandırıp “çapkınlık” diye zarifleştirirseniz (!), ayrıca bu yetmezmiş gibi şu bedbaht gayr-i ahlâkî hayat tarzını, özel hayatın ihlâliyle yayın yapan magazin programlarıyla yaldızlarsan, toplumun şimdiki haliyle kokuşması meydana gelir. Önceki ümmetlerde ahlâkî savunmanın çökmesiyle tezahür eden ahlâksızlık sendromunun bedeli; her şekilde çürümeye yüz tutarak, altüst olacak şekilde helâke sürüklenir. Böylece tarih sahnesinden ibretlik bir sonla silinirdi. En bâriz örneklerimiz; Lut kavmi, Pompei sapkınları, Âd kavmi ve niceleri... Bu ümmetlerin cemiyet portrelerine baktığımız zaman ise; terâzide hilekârlık 4, fuhşiyat ve ahlâksızlık 5, adaletsizlik 6 gibi günahların fevkalhad derecede yükselişe geçmesiyle beraber, alenî bir şekilde dışavurum sonucu helâkleri meydana gelmişti. Helâkiyetin sünnetullah perspektifinde yorumu; arzda mezc olunmuş olan ahlâkî meziyetin çiğnenmesiyle, rahimiyet yörüngesinin mühlet sınırının aşılıp gayrettullaha dokunmasıdır. Esmâ-i İlâhiye’ye bakan şeni ise; Râhim ismine bakan tavırsal yörüngemizin âniden Kahhar ismine muhatab olmasıyla açıklayabiliriz. Peki soruyorum. Bugün bu ahlâksız tavırların zirvesini yaşamıyor muyuz? Âlenîlik had safhâda değil mi? Artık global içtimâi toplumumuz, ahlâksızlığı bir ahlâkîlik kabul edip, erdemli fertlerini psikolojik yalnızlığa itmiyor mu? Eğer yeniden kendimizi şöyle Kur’ânî bir muhasebeye çekip, Sünnet-i Seniyyenin âyinesinde suret aynamızın tavırsal ahvâlini gözden geçirmezsek şayet, ahlâkî bir kokuşmuşluğun sonucunda helâkiyete sürükleneceğiz. Unutmayalım ki, Allah (cc) imhâl eder, ama ihmal etmez. Özetle; bir toplumda ahlâksızlık ve erdemsizlik ne kadar ahlâkîlik kazanırsa o toplumun batması o kadar mukadderdir. Selâmetle...                                                                                                    

Dipnotlar:

1) Vehbe Zuhayli; Fıkıh Usûlü- s. 15.

2) Vehbe Zuhayli; Fıkıh Usûlü- s. 116; Şâtıbi; el-Muvâfakat: 2/358.

3) Mesnevî-i Nuriye; Zühre/Ondördüncü Nota/3. Remiz-s. 177.

4) Mutaffifîn/1-4.

5) Â’raf/81.

6) Mâide/8; Nahl/90; Nisa/135.

Okunma Sayısı: 6895
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet Çetin

    7.7.2018 22:07:45

    Tebrik ediyorum. Gençlik sahifesinde yayınlandığına göre sizi genç olarak düşünüyor ve yeniden istikbali bir ümit heyecanıyla tebrik ediyorum. Sedd-i zeraiyi güncel konularla yorumlamak, bu kadar güzel anlatım ile olabilir. Kalemine sağlık. Rabbim istikametini muhafaza eylesin.

  • Şendoğan Erdoğdu

    7.7.2018 11:03:06

    Tebrik ederim Kardeşim Yazınızdan çok istifade ettim. Başarılarının devamını dilerim.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı