"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vahşet, acı ve hepimizin utancı

Ülker Yılmaz CABA
11 Temmuz 2017, Salı
Zulümden kaçıp iki zalimin iğrenç emellerine kurban olan mazlumların başına gelenler vicdanlarımızı parçaladı.

Sakarya’nın Kaynarca ilçesinde tecavüz edildikten sonra başına taşla vurularak öldürülen, 9 aylık hamile Emani Al-Rahmun ve 10 aylık bebeği Halaf Al-Rahmun vahşice katledildi. Yaşanan olay hem çok acı, hem insanlık adına utanç verici. Savaştan kaçıp ülkemize sığınan bir ailenin yaşadığı bu son acı ailenin babası olan Halid Al-Rahmun’un yaşayabileceği, belki de en büyük imtihandı. Bu olayın faillerini lânetlerken, vahşice öldürülen 20 yaşındaki anne Emani ve 10 aylık Halaf’a ve daha doğmadan bu vahşetin kurbanı olan karnındaki bebeğe Allah’tan rahmet diliyorum. Yaklaşık 7 yıldır süren Suriye savaşı milyonlarca insanı yurdundan ederken, beraberinde birçok dramı da getirdi. Çocuklar ve kadınlar hiç kuşkusuz bu savaşın en çok zarar gören kesimi oldu. ‘Savaşın kazananı olmaz’ denir. Öyle acılar yaşadı ki insanlar, bu savaşı kim kazanırsa kazansın, insanlığın kaybettiği aşikar.

Suriye ile  komşu olmamız sebebiyle ve politik bazı gerekçelerle en fazla mülteci kabul eden ülkeyiz. İçişleri bakanlığının verilerine göre 3 milyon 551 bin Suriyeli mültecinin yaklaşık yüzde 10’unun kamplarda barındırıldığını biliniyor. Bu sayının dışında ülkeye farklı yollarla giren veya kayıt altına alınamayan mülteci sayısı da oldukça fazla. Türkiye’nin neredeyse tüm şehirlerine yayılan bu insanlar, çaresizlik içerisinde yaşama mücadelesi veriyor. Nitekim bir çoğu sokakta yaşadığı için çeşitli suçların bazen faili, bazen de yukarıda bahsettiğimiz Al Rahmun ailesi gibi kurbanı oluyorlar.

Gelinen noktada bu acı olayla bir kez daha gözler önüne serilen ana problem, “5 milyon insanın (belki de daha fazla) Türkiye insanıyla uyum içerisinde nasıl yaşayacağıdır?” Geçen haftalarda Suriyelilerin karıştığı bazı olaylar medyada sıkça gündeme gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine toplumdan da bazı tepkiler yükseldi. Metroda yanına oturduğum, 60 yaşlarında bir teyzenin, yine aynı metroda seyahat eden kalabalık Suriyeli genç bir aileye söylendiğine şahit oldum. 12 Eylül’de, 3 aylık gelinken ‘Kenan Evren’in zulmüne’ maruz kaldığını ve eşinin tam 10 yıl cezaevinden çıkmasını beklediğini söyleyen bu teyzenin tepkisinin nedenini sorduğumda şu cevabı aldım: “Çocuklarım, torunlarım için bu ülkenin düzelmesini istiyorum. Biz bu ülke için çok bedel ödedik. Ama şimdi Suriyelilerle doldu. Bir kaç yıl sonra çok daha büyük sorunlar çıkacak. Bu insanlar suça karışmaya başladı. Bir çoğu mafyalaştı. Bize verilmeyen hakların çoğu onlara veriliyor. Hepsine maaş bağlandı. Hastanelerde ve devlet kurumlarında ayrıcalıklı ve öncelikli konumdalar. Evet ülkelerinde savaş var. Onlara kapı açmak zorundaydık, ama bu kontrollü ve hassas bir şekilde olmalıydı.” 

Metroda dinlediğim, kollarında dahi 12 Eylül’ün izlerini taşıyan teyzenin anlattıkları, İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’deki birçok insanının bakış açısını yansıtıyordu aslında. Tabiî ki herkes bu şekilde düşünmüyor, ama böyle düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Toplumda işsizlik, adaletsizlik, eşitsizlik gibi birçok problemin varlığı insanların olaylara bakış açısını da etkiliyor. Birçok genç iş bulamazken, eğitimden, sağlığa birçok problemle karşı karşıya olan vatandaşlar ‘haklarının Suriyelilere verildiğini’ düşünerek bir şekilde öfkesini onlara yöneltiyor. Bu öfke kesinlikle tasvip edilecek bir durum değilken, toplum psikolojinin iyi hesap edilmesi gerektiğinin de açık bir göstergesi. Sosyologlar ve bu konuda yetki sahipleri gösterilen tepkileri iyi hesap etmeli ve hükümete bu konuda yardımcı olmalı. Suriyeliler için de eğitim, sağlık, istihdam, barınma gibi birçok alanda kapsamlı çalışmalar yapılmalı. Aksi halde özellikle kadınlar ve çocukların kötü niyetli şebekelerin ellerine geçtiği bilinirken, bazılarının ise terör örgütlerinin kontrolüne geçmeleri engellenemez bir boyuta ulaşabilir.

Öte yandan Suriyeliler konusunun, özellikle iktidar tarafından ‘ensar-muhacir’ kavramlarıyla ilişkilendirilmesi ve bu konudaki yanlış politikalarını eleştiren herkesin sanki ‘mazluma yardım edilmesine karşı çıkıyor’ gibi gösterilmesi, konuyu içinden çıkılmaz bir hale dönüştürüyor. Ortak paydada buluşmamızı ve hep beraber çözüm aramamızı gerektiren son derece önemli olan bu konu iktidar-muhalefet arasında kısır bir döngüye dönüşürken, toplumu da politize ederek tepkilerin artmasına neden oluyor. Sakarya’da yaşanan dehşet verici olayda bile, AKP’li bazı kalemler, kıyaslamalar yaparak bu acıyı bile kullanmaya çalışıyor. Ortada büyük bir acı var ve bu hepimiz için utanç verici. Başka acılarla yarıştırma veya kıyaslama ise en hafif tabirle ‘basitlik’tir.

Şahsî olarak, Türkiye’de hiç bir kesimden insanın Suriyeliler konusunda kötü niyetli düşündüğünü sanmıyorum. Zaten toplum olarak yardımlaşma ve mazlumun yanında olmak gibi güzel hasletlerimiz var. Ama bu durum politikacılar tarafından sömürüldüğü zaman ortaya farklı sorunlar çıkıyor. Bu sömürü devlet kurumlarına da yayılıyor. Örneğin başbakanlığa bağlı bir kurumun mülâkatında ‘Hükümetin Suriye politikasını nasıl buluyorsunuz?’ gibi bir soru sorulabiliyor. Bu soruyla senin iktidarın politikalarını eleştirip eleştirmediğin tespit edilip, o kuruma alınıp alınmaman noktasında belirleyici bir unsura dönüştürülüyor. Ya da hastanelerde Suriyelilere öncelik verilmesi gibi uygulamalar vatandaşların her gün saatlerce beklediği hastane sıralarında tepkilere neden olabiliyor. Sonuç olarak büyük bir sorun olarak gündemde olan Suriyeliler konusunda biran önce yeni politikalar geliştirilmeli.

Okunma Sayısı: 2555
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı