Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 12 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

M. Latif SALİHOĞLU

Pişmanlık ve zamanlama faktörü



Terör örgütünü zayıflatmaya yönelik olarak düşünülen ve zaman zaman uygulamaya konulan tedbirlerden biri de "kànunî düzenleme"lerdir.

Kana bulaşmamış, cana mala zarar vermemiş örgüt mensuplarını kazanmak için şimdilerde yeniden gündeme gelen "pişmanlık yasası" da, işte o tedbirlerden biridir.

Pişmanlık yolunu açık tutmaya yarayacak tedbirler, her zaman için iyidir ve lâzımdır.

Bu tedbir tarzı, geçmişte de kısmen tatbik edildi ve ona göre de bazı neticeler alındı.

Samimiyet ve ciddiyet derecesine göre, yapılacak yeni bir uygulamayla da sevindirici neticelerin alınması elbette ki imkân ve ihtimal dahilindedir.

Üstelik, zamanlama unsuru ve konjonktürel faktörler de buna son derece müsait görünüyor.

Yüksek yoğunluklu askerî operasyonlar bir yana, örgüt, önemli ölçüde destek kaybına uğramış durumda.

Amerika ve Kuzey Irak Kürtleri, mecburiyet tahtında da olsa, örgütle zıtlaşma, hatta çatışma noktasına geldi.

Dolayısıyla, ağır kış şartlarıyla da boğuşmak zorunda kalan örgüt, şu dönem itibariyle iyice yalnızlığa itilmiş vaziyette.

Irak Kürtleriyle de karşı karşıya gelmek zorunda kalan örgüte, Türkiye'deki Kürtlerin rahmet okuması düşünülemez.

Esasen, çocukları bir şekilde örgüte katılan ailelerin hiçbir bu durumda memnun değildir. İçleri kan ağlıyordur.

Ne var ki, örgütün vahşiyane baskıları karşısında yer yer çaresiz durumda kaldıkları için, açıktan ses çıkaramıyorlar.

Şayet, devlet onlara şefkatli bir el uzatır ve güvenliklerini de sağlayabilirse, pekçok ailenin bir şekilde çocuğunu geri getireceğine ve kalanları da örgütten uzak tutacağına inanmak lâzım.

Zira, bugüne kadar hiçbir Kürt anası, yahut babasının, kendi evlâdının dağa çıkmasını, örgüte katılmasını, adam vurmasını tasvip ettiği görülmüş, duyulmuş değil.

Hemen herkes biliyor ki, onlar çaresizlik içindeler. Üstelik, devlet veya hükümet birimlerine karşı da çoğu zaman tereddüt güvensizlik içine düşmektedirler.

Hasılı, pişmanlık yasası için şartlar da, zamanlama da gàyet derecede müsait. Geriye, samimiyet ve ciddiyet içinde sergilenecek bir şefkatli muamele kalıyor.

GÜNÜN TARİHİ 11/12 Aralık 1975

Türk'e düşman kazandıran bir Türkçü: Atsız

Türkçü–Turancı ideolojinin öncülerinden biri olan Nihal Atsız, İstanbul'da öldü.

1905 doğumlu Atsız, değişik alanlarda görev yaptı: Öğretmenlik, kütüphanecilik, yayıncılık, siyaset gibi...

Ancak, onun hemen hiç değişmeyen bir ideolojik mesleği vardı: Irkçılık mânâsındaki Türkçülük. Öyle ki, Türkçülerin bir kanadına göre, o "Türk milliyetçiliğinin Ziya Gökalp'ten sonraki en büyük ismi"dir.

Muhtemelen öyledir: Atsız da Gökalp gibi "büyük isim"dir.

Ne var ki, bu dominant büyüklüğün içinde gayr–ı insanî bir küçüklük alâmeti var: İnsanlığın ayıbı olan ve daha ziyade hayvan türleri için geçerli sayılan ırkçılık, yahut kafatascılık.

* * *

Çermikli Ziya Gökalp, mâlum; önce "Kürt Ziya" şöhretiyle Kürtçülük yaptı, 1908'den sonra ise tam yüz seksen derece çark ederek, bu milletin başına "Türkçü Ziya" kesildi.

Dolayısıyla, Türkiye'deki ırkçıların ilk teorisyenlerinden biridir, karanlık Ziya. Bir anlamda onların reisi, öncüsü ve fikir babasıdır.

Gökalp'ten sonra, ırkçılık sahnesini bu kez Nihal Atsız aldı. O da yazıp söylediği hemen herşeyi Türkçülük esasına getirip dayandırırdı.

Hatta, bununla da yetinmeyerek, birtakım âlet–edevatı da kullanmak sûretiyle, insanların kafataslarını ölçüp biçmeye, kaş, göz ve saçlarına bakarak gûyâ kimin Türk olup olmadığını belirlemeye çalıştı.

Araştırmacı–yazar Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar (İletişim) isimli eserinde, kafatasçı Atsız hakkında şu tesbit ve nitelemede bulunur: "Büyük iddiaları için gerekli olan antropoloji, tarih, felsefe alanlarında bir şey bilmeden, insanları kaşlarına, gözlerine, saçlarına ve yüzlerinin rengine göre ırklara ayıracak kadar bilgisiz bir zavallı." (Age, s. 174)

* * *

Türkten başka herkese düşman kesilen, dolayısıyla herkesi Türk'e düşman etme becerisi(!) gösteren Atsız, ekseriyeti Türklerin arasında bulunan ve "Nurcular" olarak bilinen vatandaşlara karşı da amansız bir düşmanlığın âdeta katalizörü olur.

Nurculuğu ırkçılık emellerine büyük bir engel olarak gören Atsız'ın, "Nurculuk denen sayıklama" başlıklı uzunca makalesi var. Sonraları defalarca dolaşıma giren bu makale, ilk olarak 1964'te yayınlandı.

Tam bir iftiranâme hüviyetindeki bu makale, Türkçülerden Atsız grubunun adeta ilham kaynağıdır.

Türkçü Atsız'ın o makalede yalan ve yanlışlara dayalı olarak çizmiş olduğu Said Nursî portresine, gariptir ki, ırkçı Kürtçüler de kullanmaktan geri durmuyor.

Zaten, çoğu kez ifade ettiğimiz gibi, bu iki menhus cereyân, âdeta birbirinin "velinimet"i gibidir. Kullanmış oldukları malzeme, gittikleri yol ve takip ettikleri metot arasında çok büyük benzerlikler, paralellikler var.

* * *

Atsız, 1940'ta yazmış olduğu İçimizdeki Şeytanlar isimli kitapçıkta, açıktan açığa "Irkçı, Türkçü ve Turancı olduğunu" bizzat kendisi ifade ediyordu.

Çatışmacı ve geçimsiz bir Türkçü olan Atsız, eş, baba ve aile reisi olarak da "şiddetli geçimsiz" bir kişilikti.

Şubat 1936'da ikinci eşi Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten Yağmur (1939) ve Buğra (1946) isimli iki oğlu dünyaya geldi. Bedriye Hanımdan da, 1959 yılında "şiddetli geçimsizlik" sebebiyle ayrıldı.

Bedriye Hanım ise, iki çocuğunu da yanına alarak yurt dışına gitti. Uzun yıllar Almanya'da yaşadılar. Üstelik, hayatları gibi, dünya görüşleri de birbirinden ayrı olarak...

İşte, Müslüman Türk'e yaraşır bir fikir adamı olamadığı gibi, örnek bir aile reisi de olamayan Atsız, ne yazık ki belli bir ırkçı kesimin fikir babası olmuş.

Ve, işte bu şahıs, Said Nursî hakkında "Evlilik konusunda Türklere ayrı, Kürtlere ayrı şeyler söylemiş" diye iftira edecek kadar ileri gittiği halde, bazıları hâlâ onu "fikir babası" görüp arkasından gitmeye çalışıyor. Vemine'l–garâib...

12.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.12.2007) - 25 yıllık YÖK mağdurları

  (10.12.2007) - 93 Harbinde şânlı Plevne halkası

  (08.12.2007) - Sigarada merhametin sınırı

  (07.12.2007) - İhraç, tokalaşma, vesâire...

  (05.12.2007) - Araştırma mı, karıştırma mı?

  (04.12.2007) - Muhtelif konular

  (03.12.2007) - Şark Cephesinde Gümrü Zaferi

  (01.12.2007) - Gayrımüslime eziyet, Müslümanca iş değil

  (30.11.2007) - Üç büyük belâ: TTO

  (29.11.2007) - Yüzleşme zamanı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri