Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 17 Aralık 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Âyinesi iştir kişinin



Bazen insan hissettiğini ifade etmekte güçlük çeker. Duyguların dilini bilmek de kolay olmuyor. Hakkı savunma adına yanlışa düşme, gerçekleri konuşturmaktan ziyade duyguları tatmin etmeyi ön plana alma gibi durumların oldukça fazla yaşandığı dünyamızda zaman zaman insanları anlamakta zorluk çekeriz.

Zahirî anlamda hayırlı sonuçları elde etmek için çırpınan insanların gerçekte Kur’ân ve sünnet ölçüsünden uzaklaşması hadiselerini fazla yaşıyor olmaları, ak ile karayı birbirinden ayırt etmeyi çok zor hale getirmektedir. Bir bakıyorsunuz birileri öyle tantanalı ifadelerle kendi haklılığını anlatmaya çalışıyor ki, etkilenmemek mümkün olmuyor. Böyle durumlarda duygular adeta alt üst oluyor.

Duygular karmaşasının yaşandığı durumlarda akıl ve kalb birlikteliğiyle Kur’ân ve Sünnet ölçülerine yöneldiğimiz zaman, işlerin hiç de sadece duygularla ifade edilebilecek kadar basit olmadığını görebileceğiz. Zira bir de bakıyorsunuz hak nâmına söylenenlerin arkasında dünya değerleri sırıtmaktadır. Bir de bakıyorsunuz ki, söylenenleri ne Kur’ân, ne de Sünnet doğrulamaktadır.

Değerler karmaşasının oldukça fazla yaşandığı zamanımızda her şeyi kılı kırk yararak mihenge vurmak zorundayız. Her gelen dolmuşa binmemeyi, her gelen sese kulak vermemeyi, her beliren görüntüyle göz nurunu yormamayı prensip edinmek zorundayız.

Bir kişinin söylediklerinin sâfiyetini anlayabilmek için ihlâs ve samimiyetin ortada olup olmadığına bakmamız gerekmektedir. Her ne kadar insanların gerçek niyetini tamamen anlama gibi bir imkânımız yoksa ve her ne kadar insanların kalbini yarıp içinde gerçekten nelerin olup olmadığına bakma hakkımız bulunmamakta ise de, basiret gibi bir dürbünü kullanma imkânımız bulunmaktadır.

“Hüsn-ü zan, adem-i itimat” mizanıyla insanları değerlendirebilme melekesini kazanabiliriz. İnsanlar için iyi ve güzeli düşüneceğiz, ama söylediklerinin ve yaptıklarının ne derece doğru olduğuna temkinle yaklaşacağız. Böylece insanların güzelliklerinden ve doğrularından faydalanma imkânına kavuşacakken, diğer yandan da yanlışa düşebileceklerini, söylediklerinin ve yaptıklarının prensiplerimize aykırı olabileceğini hesaba katma imkânımız olacaktır.

Hep karşıdakilerini tenkit edip, kendi haklılıklarını ifade edenlerin düştüğü veya düşeceği kuvvetle muhtemel hatalara karşı uyanık olmamız gerekmektedir. Geçmişte yaptıklarını inkâr edip, “Ben o zaman yanlış yaptım, yanlış düşünüyordum” diyenlerin yeniden bir yanlışa düşme ihtimalini uzak görmemek gerekir.

Yüksek perdeden konuşup, düşüncelerini diğer insanlar için cankurtaran olarak görenlerin, “mükemmeliyetçi” tuzaklarına düşmemek için, ehakk için hakkın terk edilmemesi gerektiği yönündeki prensibi unutmamak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, en güzelini bulacağım, en iyisini yapacağım deyip, güzelliklerden ve iyiliklerden mahrum olan çok insanlar bulunmaktadır. Önemli olan hakta sebat etmektir. Hakta sebat olursa ehakka da kavuşmak zor olmayacaktır.

İnsanların kusur ve hatalarını tekrar etmekten kendi hata ve kusurlarını görmeyenlerin durumuna düşmemek istiyorsak, her şeye nefsimizden başlamamamız gerekir. İşi gücü yakınmak ve başkalarını tenkit etmek olanların menzil-i maksuda varmalarının mümkün olmayacağını hepimiz bilmekteyiz. Bizler için yakınmak yerine işe koyulmak, tenkit etmek yerine doğruyu bulmak için gayret etmek esas olmalıdır.

Konuşmak kadar çalışsaydık çözülemez gibi görünen bir çok problemi çözmemiz mümkün olacaktı. Bilmeliyiz ki, herkes kendisinden sorumludur. Önce yaptıklarımız konusunda vicdanlarımızın rahat olması gerekmektedir. Elimizden geleni yapmak esas olmalı bizim için. Konuşmakla değil, iş yapmakla hedefe varıldığını nefsimize kabul ettirmemiz gerekir. İnsanları tenkit etmek, her konu hakkında güya kurtarıcı fikirler beyan etmek en kolayıdır. “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” vesselâm...

17.12.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (11.12.2007) - Nefis, tuzakları hissetmiyor

  (10.12.2007) - Önemli bir mesele

  (04.12.2007) - Nice olacak akıbetimiz?

  (03.12.2007) - Fitne asrının kurtarıcı ilâcı

  (27.11.2007) - İsyan duygularına dikkat!

  (26.11.2007) - “Risâle-i Nur” hizmetinin bir tezahürü

  (20.11.2007) - Şeâmetli bir duygu: Irkçılık

  (19.11.2007) - Zorbalar da ölecek

  (13.11.2007) - Ruhlardaki fırtınaları dindirmek

  (12.11.2007) - İstememiz istenmektedir

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri