Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 03 Mart 2008

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Nimetullah AKAY

Karanlıklara doğru yol alanlar



Yaratılış kanunlarına riayet etmeyip, fıtrata uygun olmayan yollarda gidenler şüphesiz sapkın olanlardır. Allah’ın vermiş olduğu bin bir güzellikle yetinmeyip, vahşiliğe özenenler, vicdanlarını dumura uğratanlar ve şekillerini değiştirenler, erkek iken kadınlaşanlar, kadın iken erkekleşenler yaratılış kanunlarına ihanet eden insanlıktan çıkmış mahlûklardır.

Oysa insanın Yaratıcısı tarafından kendisine biçilen rolle yetinmesi ve kader-i İlâhî ile kendisine takdir edilen kısmetine razı olması onun büyüklüğünün bir göstergesi olacaktır. Aklımız, vicdanımız ve bütün duygularımız insanların insanlıktan sapmamasını arzu ediyor.

İsteriz ki, insanlar gerek kendilerine, gerekse yaptıklarından dolayı ilerde pişmanlık göstermesin. İsteriz ki, olabildiğince bir çok insanın geleceğinde aydınlıklar fazla olsun. İsteriz ki karanlıklara mahkûm olan şeytanların insî ve cinnî etbaı olabildiğince az olsun.

Hayatın dünya yaşantısı ile sınırlı olduğu vehmine kapılan ve ebedî hayatlar için hazırlık yapma ihtiyacı duymayan insanların yaratılışın mahiyeti hakkında doğru bir bilgiye sahip olması elbette mümkün olmayacaktır. Dünyanın ötesini düşünmeyen insanların ufku dar olur, böyle olunca da akıl hep ona bar olur. Böylelerinin vicdanî problemleri aklı başında olan insanları derinden yaralamaktadır.

Akıl erdiremezsiniz hemcinsinin hak ve hukukuna riayet etmeyen nadanların tavrına... Eğer birileri insan olarak yaratılmış ise mutlaka aklını doğru yerlerde kullanmalıdır. Ancak dünya hayatının ölümle bitmesinin arkasındaki hikmeti düşünsek bile, akıllara hayret veren zihniyet sapkınlıklarına rastlamadan da edemiyoruz.

Maddesiyle bir insana benzeyen bir kısım iki ayaklı mahlûkatın, aslında mânâsıyla hiç de insana benzemediklerine şahit olabilmekteyiz bu alemde... Üzülsek de, anlamakta zorluk çeksek de dünya hayatının gerçekleri bunlar. Öyle bir ölümlü dünyada yaşıyoruz ki, insan düşmanı olanların, insanî hasletlerin çok uzağında olan insan suretindekilerin vahşîce bir kin taşımaları insan olan insanları hayrette bırakmaktadır doğrusu.

İnsana yakışmayan manzaraları insan denilenlerde gören akıllar çoğu zaman dövünür içten içe. “Böyle insan olur mu?” şeklinde sorular duyarsınız çoğunlukla etrafımızdan. Rabbimizin kelâmıyla aklımızı çalıştırırsak, Ahirzaman Nebisinin (asm) sünnetiyle kalbimizi aydınlatırsak mutlaka şaşkınlıklarımız azalacaktır. Çünkü ölümden sonraki hayatta Cennet hayatı olacağı gibi, Cehennem mahkûmiyeti de bulunacaktır.

Eğer dünyada zulüm varsa elbette bunu irtikap eden zalimler olacaktır. Eğer dünyada mazlûmlar varsa elbette bunların hakkı zalimlerden alınacaktır. Oysa görüyoruz ki zalimlerden bu dünyada hesap sorulmamaktadır çoğu zaman. Zalimin zulmü yanında kâr kalmayacağına göre mutlaka hesap verme günü gelip çatacaktır. Elbette o hesap verilen yerde bir kısım insanlar var olan Cennete, bir kısım insanlar da kızgın ateşlerin kucağına yani Cehenneme gönderilecektir.

Güzelliklerin, iyiliklerin menbaı olan inanç sisteminin içinde büyüyen insanların şeytanların kuklası olması üzüyor insanı. Akılları geveze olmuş, ruhları bilinmezliklere dalmış, kalbleri karanlıkları kabullenmiş insanlar kahrediyor insan olan insanları. Hak ve adalete ayna tutan vicdanda kara lekeler çoğalınca adı insan olanlar insan olmaktan hızla uzaklaşıyor ne yazık ki... Ama İlâhî kader bu. Boynumuz kıldan incedir bu yüce adaletin karşısında. Bizler biliyoruz ki yaratılanları bizden çok daha fazla tanıyan bir Yaratıcı vardır. Biliyoruz ki, bu sınırları oldukça dar olan kavrayışımızla eşyanın ve davranışların gerçek mahiyet ve hikmetini bilemeyiz.

Seneler sonra hiç ummadıkları bir gelecekle karşılaşacak olanları, belki de çok yakın zamanda karanlık bir gelecekle irkilecek olanları görmekten kendimizi kurtaramayız ne yazık ki... Bizler de bazen şaşırıyoruz, acaba acıyalım mı, dövünelim mi, kahrolalım mı? Yoksa her şeyde bir hikmet mi görelim? Çünkü şaşırmakla, acımakla, kahrolmakla değiştiremeyiz kendi rızasıyla zarara girenlerin akıbetlerini. O zaman kendimize bakalım, hiç olmazsa geleceğimizin karanlıklara mahkûm olmaması için sınırlı gücümüzü ve o küçücük irademizi devreye sokmaya çalışalım inşallah...

03.03.2008

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (26.02.2008) - İslâm miskinliği kabul etmez

  (25.02.2008) - İlim adamı dediğin

  (19.02.2008) - İlmi unutmak

  (18.02.2008) - İbadete gayretli cahil

  (12.02.2008) - Zalim idareciler

  (11.02.2008) - Dinin felâketleri

  (05.02.2008) - Güzel hasletlerin tehlikeleri

  (04.02.2008) - Ateşe atılanlar

  (29.01.2008) - Cennetin kapısının açılışı

  (28.01.2008) - Niyetin gücü

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ahmet ARICAN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Nurettin HUYUT

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT


 Son Dakika Haberleri